Şükür, nimete mazhar olanın onu verene karşı sevgi ve saygısının ifadesidir. Gerçek anlamda şükür, verilen nimetlerin cinsinden olur. Sağlığın şükrü namaz, oruç gibi bedeni ibadetlerle, varlıklı olmanın şükrü de, hac yapmak, zekât ve sadaka vermekle olur. Yolda selamlaştığın dostuna nasılsın, geçim durumun gayet iyi imiş, sözüne karşılık, Allah'a bin şükür halim vaktim gayet iyi demek, Allah'ın büyüklüğünü ifade açısından güzeldir ve gereklidir, ama gerçek anlamda şükür değildir. Asıl şükür o malın zekâtını vermek, Allah için tasaddukta bulunmaktır. Gerçek anlamda şükreden mümin, aslında çok kâr etmektedir. Zira Cenab-ı Hakk İbrahim Suresi'nde: "Eğer şükrederseniz, ben de nimetimi artırırım." (İbrahim; 14/7) buyuruyor. Allah va'dinde durur, şükredenlere nimetlerini ziyadeleştirir şüphesiz. Fakat verilen nimetlerin, sırf kendi gayretiyle elde edildiği zaafında olan insanoğlu çoğu zaman bu görevi ihmal eder. Ben kazandım der, asıl vereni unutur. Bu durumda olanları Allah-u Teâlâ Sebe suresinde şöyle tanımlıyor: "Kullarımdan şükredenler pek azdır." (Sese; 34/13) Şükür, Allah'ın yüce gücüne saygıdır. Nimetlerinin büyüklüğünü itiraf etmektir. İkramına karşı teşekkürdür. Kendisine ihsan edilenlerin nimet olduğunun şuuruna ermektir. Zamanında onun bir nimet olduğunu bilip görevini yerine getirmektir. Fakat insanların çoğu nimetin elden gitmesiyle gafletten uyanır. Mehmet Akif Ersoy'un verdiği şu örnek bu konuda zikre değer. Akif diyor ki: Saatim yok diye hayıflanıyordum. Bir saat almaya karar verdim. Sokağa çıktığımda ilk karşılaştığım kişi, sağ kolu omuzundan kesilmiş kişi oldu. Ve kendi kendime düşündüm. "Ben saatim yok diye üzülüyorum, fakat bu adamın saati olsa takacak kolu yoktur" halime şükredip geri döndüm.. Şükür imanın yarısıdır. Zamanında layıkıyla yapılmalıdır. Kaldı ki günahlardan mahsun olan Allah Resulü sevgili Peygamberimiz (sas) bu konuda da bize müstesna örnek olmuştur. Ashab'dan Mugiri b. Şu'be (ra) anlatıyor : "Resulüllah (sas) ayakları kabarıncaya kadar geceleri namaz kılardı. Kendisine: "Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetti (niye kendini bu kadar hırpalıyorsun?) denildi. Resulüllah da "Şükreden kul olmayayım mı?" cevabını verdi." (Had. Ans. Kütüb- I Sitte; 8 /473) Ayrıca gerçek şükrü yerine getirirken Allah'a hamdetmeyi ve O'nu tespih etmeyi de ihmal etmemeliyiz. Bunun için müminler Allah-u Tela'nın verdiği nimetlere ve nasip ettiği her yeni nimete karşı da hamdetmeyi dilinden düşürmemelidir. Bu, kula efdaliyet kazandırır. Peygamberimiz buyuruyorlar ki, "Allah kuluna bir nimet verdiği zaman kul "Elhamdülillah" derse, kulun verdiği (yani hamdetmek suretiyle ödediği, kendine sağlayacağı menfaatten) aldığından efdal (üstün)' dir." (Had.Ans.Kütüb-i Sitte; 17/509) Bir başka hadis-i şerifte, "Allah'ın celalinden zikrettiğiniz tespih (sübhanellah), tehlil (Lailahe illallah) ve tahmid (elhamdülillah) cümleleri arşın etrafında dönüp dururlar. Onlar tıpkı arı uğultusu gibi uğultu çıkarırlar, sahiplerini andırırlar, sizden biri, arşın civarında kendisini andırtan birisinin olmasından hoşlanmaz mı?" ( Had. Ans. Kütüb-i Sitte ; 17 / 10 ) buyuruyorlar.