Bodrum'dan Kos neredeyse iyi bir sürat teknesi ile 15-20 dakika. Hemen hemen hergün günlük turlar da var Bodrum'dan Kos'a, Kos'tan da Bodrum'a. Kos, Bodrum'a yakın Yunan Adaları'ndan sadece bir tanesi. Buralarda Türk-Yunan dostluğu harikulade bir şekilde yıllardır devam ediyor. Geçen hafta gittiğim bu Yunan adasında ilgimi çeken ilk şey, limanın yanındaki belli alanlarda yerlerini almış dilenciler oldu. Bir an kendimi İstanbul'da zannettim. Hepimizin bildiği o klasik dilenci fotoğrafları boy boy kendini gösteriyordu. Yırtık pırtık elbiseler içinde, kirli ve kararmış yüzlü bir kadın kaldırım taşının üzerine oturmuş, kucağında 67 aylık bebeği, yanında çıplak ayakla yüzü gözü kirden birbirine karışmış çocukları koşuşturuyordu. Bağırış çağırış bir durum. Bizim ülkemizden hiç farkı yok. Tek farkı el açıp dilenen kadına para vermediğiniz zaman size savurduğu küfürü ya da bedduayı anlamamanız. Tabii Yunanca bilmiyorsanız.
Dilencilik nedir? El açıp para istemek diyebilirsiniz. Peki, "Dilencinin şereflisi olur mu?" diye sorsam. Sanırım "Saçmalama. Dilencinin şereflisi olur mu?" dersiniz. Sıkı durun varmış. Hem sadece şereflisi değil, sesine güvenen mevsimlik işçi gibi çalışan, sadece Muharrem ayında ortaya çıkanlar da varmış. Nerede mi? Osmanlı döneminde. Dahası da var; dilenciler 19 y.y. da Osmanlılar için büyük sorun haline gelmiş. Osmanlı Devleti de kanunen dilenmesinde sakıncası olmayanlara dilenebileceklerini gösteren 'Dilenci Tezkeresi' vermiş. Ve dilencileri bir deftere kaydetmiş. Buraya kadar iyi de bunun mafyası oluşmuş. Bazı uyanıklar 'Dilenci Tezkereleri'ni dilencilerin günlük kazançlarının büyük bir bölümü karşılığı satmaya başlamış. Yani anlayacağınız dilencinin bile mafyası türemiş. Mafyadan kurtulanlar ise iyi yerlerde dilenebilmek için camii ve mescit önleri, köprü üstleri, zengin konak önlerinde, günlük cirolarının en yüksek olduğu yerler için bekçilere, belediye çavuşlarına 'Dilenci Şerefiyesi' denilen rüşveti verirmiş. Yıl 2008. Günümüzde dilenciler yine var. Tabii 'Dilenci Şerefiye'leri de. Bırakın Türkiye'yi, gerek Avrupa gerek ABD gerek Arap ülkeleri dünyanın her yerinde dilenciler yine var. Tarzları, kılıkları, kıyafetleri belki dilleri, inançları farklı ama hepsi dilenen insanlar. Bir de dilenciliği meslek olarak değil de, nefsi terbiye etmek için yöntem olarak gören çeşitli dini zümreler varmış. Bunlara da çanakla dolaşıp, tüm kazançlarını bağlı oldukları tekkelere götürürmüş. Bunlara da 'Keşkül-i Fukara' denirmiş. Günümüzde ki 'Keşkül-i Fukara'ları da sizin vicdan dolu yüreklerinize bırakıp, kimlere ne amaçla yardım ettiğinizin bilincinde olmanızı diliyorum.
Vicdanen yapılan tüm yardımların, hak eden ve ihtiyaç sahibi kişilere ulaşabilmesi dileğimle. Madem konumuz BordumKosOsmanlı üçgeninde birleşti, son olarak size yine Osmanlı'dan 4. Murat döneminden içki yasağını en sert tedbirlerle uygulatan padişah ve onun gazabından kurtulan tek kişi olan Bekri Mustafa'dan bir hikaye...
4. Murat bir gün veziri ile birlikte kılık değiştirip bir kayığa binmiş. Amaç saray dışındaki ahalinin ne yaptığını, yasağa uyup uymadıklarını bizzat kontrol etmekmiş. Kayık denize açıldıktan sonra kayıkçı kayığın bir köşesinden bir testicik çıkarıp demlenmeye başlamış. Padişah önce yasaktan söz etmiş. Kayıkçı umursamamış. Padişah bu kez kendisi ile arkadaşı için birer yudum içki istemiş. Kayıkçı ise "Siz beyzadesiniz kaldıramazsınız" deyip bu isteği geri çevirmiş. Ama 4. Murat'ın ısrarı üzerine ikram etmek zorunda kalmış. 4. Murat içtikten sonra yeniden padişah yasağından söz edip, kendisinin padişah yanındakinin de vezir olduğunu açıklamış. Kayıkçı Bekri Mustafa basmış kahkahayı, "Beyzadem ben size içmeyin kaldıramazsınız, dedim. Bak gördün mü, bir yudumla sen padişah oldun yanındaki de vezir. Bir yudum daha içsen sen Allah'lığını o da peygamberliğini ilan edecekti."