Sıcak, çooook sıcakkkk! Ne zaman "sıcak çok sıcak" desem hep Emre Altuğ'un "Sıcak, çok sıcak" nakaratlı şarkısı aklıma geliyor. İstanbul'u bilemem ama bu yazıları Bodrum'dan yazan biri olarak bu senenin en sıcak günlerini yaşıyoruz buralarda. İnsanın canı ne yemek yemek istiyor, ne konuşmak, ne dolaşmak, ne de yazı yazmak...
Bu hafta en çok aklımda kalanlar Sezen Aksu'nun köpeği Cano'nun öldüğü, ki nedeni üzerine farklı görüşler var. Pınar Altuğ'un kızının olacağı, Özgü Namal ve Oktay Kaynarca'nın barışıp-barışmayacağı, şu bizim çakma Tansu Çiller lakaplı manken kızımızın her yerde çıkan fotoğrafları, ki çıkan haberlerin içeriğini okumuşluğum yok, dünyaca ünlü manken Kate Moss'un peştamalle Cağaloğlu Hamamı'nda çekilen fotoğrafları, Yeşim Salkım'ın "Aşk acısı 40 gün sürer" sözü ve bu söz üzerine çıkan yazılar... Magazinden çıkıp, gelelim Türkiye ve dünyaya. İspanya'da yaşanan uçak kazası, İstanbul'da yapılan TürkiyeAfrika zirvesi ve bu zirvedeki Sudan Devlet Başkanı'nın soykırım yaptığına yönelik iddialar, ünlü ilahiyatçı ve Halkın Yükselişi Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk'ün eski danışmanıyla "aşk kaçamağı mı yaptı" haberleri, ABD'nin Gürcistan'a doğru yola çıkan insani yardım amaçlı gemileri ve Montrö Sözleşmesi, olimpiyatlarda ilk altın madalyayı güreşte Ramazan Şahin'in kazanması, Elvan'ın 10 bin ve 5 bin metrelerdeki gümüş madalya sevinci, ama yinede tüm dünya ülkelerine oranla hüsranla sonuçlanan bir Pekin Olimpiyatları, ki nedenleri açık.
Sayın Şaban Dişli'ye yöneltilen suçlamalar ve sayın Dişli'nin kendini dişli bir şekilde savunması. Sayın Ertuğrul Özkök'ün bitmeyen kadeh olayı tartışmaları. (Merak edenler için 13 Ağustos Çarşamba günkü yazısıyla başlamıştır bu meşhur kadeh olayı)
Hocaların hocası Erbakan Hoca'nın affı, İzmir'de patlayan PKK bombası ve 18 yaralı, yıllarca unutulmayacak Tuzla'da yaşanan filika dramı, trafik kazaları, hastanelerde yaşanan bebek ölümleri, hatalı yapılan ameliyatları da bu yazıya eklersek alın size ortaya sıcak bir Türkiye potporisi. Pazar pazar pek de hoş bir Türkiye potporisi olmadı ama zaman zaman psikolojik, felsefe kokan, umut ve aydınlığa, gelişime ve değişime destek veren yazıları bir kenara bırakıp yaşama dair ülkemde neler oluyor sizlerle paylaşayım istedim.
Yine de tüm bu olanlara rağmen çok sevdiğim bir şairden sevgili Can Yücel'den "Olmazsa yaşayamam" ile bitiriyorum bu yazımı.

"O olmazsa yaşayamam" demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela.
O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle O daha az sever seni.
Senin onu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"O benim" diyeceksin.
Mutlaka ait olmasını istiyorsan bir şeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden,
Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın.
Ucundan tutarak...
CAN YÜCEL

Ülkeme ve dünyaya dair bir Pazar yazısından sonra her şeye ve herkese rağmen bu yaşamı doya doya yaşayacaksın!
Sıcak çoookkk sıcakkkk!!!