Bakın başıma ne geldi. Halı kilim filan dokunan tezgahlara fotoğraf çekmeğe Milas'a gittim dün. Pazar varmış, oraya da uğradım dolaştım epey. Sona tarihi ilçenin güzelim sokaklarına girip çıkıp keşfettim dolu şeyleri. Bir ara bir berber dükkanı önündeki taburede otururken hızla kalkıp yanıma koşar adım yanaşan genç garip bir şey istedi
- Abi bir şiir oku ne olur Şaşırdığımı görünce devam etti
- Kız arkadaşımın doğum günü var. Ona hediye alacak kadar param yok. Sen cep telefonuma şiiri oku ben akşam gözlerini kapattırıp vereyim hediyesini. Senin sesinden şiiri armağan edeyim sana Hoşuma gitti ama maalesef olamayacak bir arzuydu bu. Fısıldadım
- Yahu benim sesim çıkmıyor ki şiir okuyayım
Öylece kaldı bir an. Utandı. Özür diledi
- Ağabeyiim afedersin. Şimdi hatırladım rahatsızsın sesinden. Ne olur kusara bakma - Yok be evlat ne kusuru? Keşke gür sesim olsa da yavukluna hediye paketi hazırlasaydık şiirden.
OLUR MU YA? Sonra beni dükkanın önüne davet etti. Gittim, çay söyledi içtik beraberce. Bir yandan da usul usul lafladık. Bir ara mevzuya dönüp dedim ki:
- Evlat sen kendi sesinle oku şiiri daha kıymetli hediye olsun
- Abi ben okuyamam o kadar güzel - Olsun sevdiği adamın sesi gibi ses olur mu bir kıza?
- 'Şuna bak ufak bir şey alamamış, paraya kıyamamış, şiir doldurmuş bana' demesin - Güzel bir dizenin içimize yığdığı serveti reddedecek kadar zengin biri var mıdır yeryüzünde?..
- Yoktur di mi abi? - Sanmam. Hiç kimse bir şiirin pahasını reddedecek kadar zengin değildir.
- Ne şiiri okuyayım peki? - Bak kulağına fısıldayayım. Önce ona de ki; "Cemal Süreya gibi yoksulsak ne yaparız ki?"
- Eeee? - Sonra da aç teybi. Senin sesinden şu şiiri dinlet mesela:
"Şahlanmış bir at oluyor soluğun.
Yüzümün yanmasından anlıyorum.
Yoksuluz vakit yok geceye?
Dörtnala sevişmek lazım...