- O zamanki bol hayallerimize, engin ihtiraslarımıza dar gelirdi Babıali mahallesi...
- Tutkularımıza el veren, katkı koyan, destek atanlardan biriydi Mehmet Abi...
Gazetecilik mesleğinde, özellikle de ilk 20 yılımda tek yumurta ikizi gibi bir arada, bir kafada, bir ortamda çalıştığım meslektaşımdır Coşkun Aral. Sadece Türkiye'yi değil neredeyse tüm dünyayı birlikte döndük, turladık, omuz omuza deklanşör bastık. Kah Beyrut'ta, kah İrlanda'da, bazen İran'da, Irak'ta bazen Afrika cangıllarında. Bir gün Sibirya steplerinde bir gün Filipinler'de, Cannes festivallerinde, Camel Trophy'lerde, Kosova'da Türk köylerinde birlikte yol aldık, yoldaşlık ettik Coşkun'la.
ENDER USTALARDAN O zamanki bol hayallerimize, engin ihtiraslarımıza dar gelirdi Babıali mahallesi. Kabuk çatlatmaya, dışa açılmaya, evrenseli yakalamaya hevesli iki maceracı, serazat, deli dolu adamdık. Bu tutkulara el veren, katkı koyan, destek atan, yüreklendiren ender sayıda ustamız da vardı. Bunlardan biri hatta en önde geleniydi Mehmet Abi. "Ağabey" deyişim sadece yaşı ve meslek sosyolojisi gereği değil, her anlamda ağabeylik edişinden mülhemdir bilinsin isterim.
MELEK TEKNESİ Onu "sağlam adam" olarak tanımamızın miladı epey eskidir. Coşkun stajyer olarak Günaydın'da çalışıyordu. O devrin efsane gazetesinde dikiş tutup kadroya girmek, oradan da ilerlemek yürümekti tüm gayesi. Mehmet Barlas ise gazetenin yıldız ismiydi. Bir gün Boğaz'da demirli zengin tekneleriyle ilgili bir haber yazacak oldu ve Coşkun'a "kıyıdan çekilecek birkaç lüks tekne resmi" sipariş etti. Coşkun gitti en görkemli tekneleri çekti getirdi. Kocaman yazı kocaman fotoğraf olarak çıktı bunlar gazetede. Ama ertesi gün kovuldu Coşkun. Çünkü gazetede çıkan lüks tekne patronları Haldun Simavi'nin Melek adlı süper lüks teknesiydi. Barlas bunu duyunca engel olmaya çalıştı kovulmasına. Baktı ki kabul etmiyorlar kendisi de bastı istifayı. "Benim yüzümden genç bir gazeteci kovuldu. Ben de burada çalışmam" dedi.
ÜCRETLİ İZİN ÖYKÜSÜ Sonrasında yollarımız pek çok defa kesişti Mehmet Ağabey'le. Milliyet'te, Sabah'ta, atv'de yıllar yılı kapı yoldaşlığı yaptık. Merhum Çetin Emeç'in yönettiği Milliyet günlerimizde bizzat gitti konuştu benim için. Hem Aydın Doğan'a hem Çetin Bey'e; "Savaş Paris'te SİPA Press'te staj ayarlamış kendisine. Ücretsiz izin almak istiyor ama söylemeye çekiniyor. 6 aylığına gönderelim. Hatta ücretli izinli sayalım" demişti. Başka neler söylediyse artık, Çetin Bey beni çağırıp; "6 ay değil 1 yıl ücretli izinlisin. Uçak biletini de biz alacağız. Ayrıca bir de ikramiye vereceğiz sana. İlk aylarda paraya pula sıkışma" dedi.
MİLAT GİBİ BİR ŞEY O bir dönüm noktası oldu meslek hayatımda. Çünkü Paris'e gittikten birkaç hafta sonra Gökşin Sipahioğlu Pakistan'a yolladı beni. "Olayları izle, iyice piş" dedi. Gittikten hemen sonra Karaçi Havaalanı'nda dünyayı sarsan bir eylem oldu. Pan Amerikan'a ait bir Jumbo Jet'e sızan hava korsanları içeride terör estirdi ve 36 kişi hayatını kaybetti olayda. Bu facianın çok özel fotoğraflarını çekmeyi başarmış hemen SİPA Press'e yollamıştım. O hafta başta TİME Dergisi olmak üzere yüzlerce yabancı dergide ve gazetede sayfalarca fotoğrafım çıktı ve 10 yılda kazanacağım kadar parayı bir defada kazandım.