Beyoğlu'na bir çiçekçinin olduğu yerden başlıyoruz. Şaşırtıcı bir düet gibidir çiçekçiyle Beyoğlu'nun ilişkisi. Beyoğlu, kendisine sunulmuş bir armağan gibi kabul eder çiçekçisini. Gece olacak ve sokak sokak dolaşacak o çiçekler, her adımda tanıdık bir yüz görmeye hazırlandığınız Beyoğlu'nda... O canım Markiz Pastanesi. Ünlü şairlerin, yazarların, edebiyatçıların uğrak yeri. 1950'li yılların gözde mekanı. Adını tabelasından silmemişler bir anıyı yaşatmak için ama üzerine bugüne ait bir isimle yeniden düzenlemişler. Markiz; Hem anı hem tarih ve hem de bugündür artık...
SOLO VE KORO BİR RENK UYUMU Gündüzün akşam alacasına, akşamın geceye çevrildiği saatlerde başlar belki de gerçek öyküsü Beyoğlu'nun. Daha çok gece demektir Beyoğlu. Müzisyenler söyledikleri şarkının ilk notalarını dökmeye başladıklarında, gece artık durduğunuz yerde başlamıştır en dokunaklı sesiyle. Midye satıcıları, manavlar, balık tezgahının başındakilerin sesi karışır oluşan koroya. Dedim ya Beyoğlu gecesiyle gündüzüyle solo ve koro bir renk uyumudur. Hem resim hem müziktir, hem tiyatro hem sinema... En çok da İstanbul'dur Beyoğlu; en çok da İstanbul.