Hayatın içinde normal olmayan bir şeyler var. Hayatı, yaşama sevincinden ayırıp, kedere beleyen.
Gözyaşlarının bile açamayacağı kapalı kapıların ardına gizlenmiş sevinç.
Çocuk olsak, takatsiz ellerimizle itip ardına kadar açabileceğimizi bildiğimiz, bir çaresizliğin içerisinde boğuluyoruz.
Çocuk olsak belki başa çıkabilirdik diye geçiriyoruz aklımızdan. Oysa biliyoruz çocuk kalamadığımızı. Büyüyüp her şeyi kirlettiğimizin sessiz farkındalığıyla, çaresizce masum olabildiğimiz zamanları özlüyoruz.
Etrafımız, kalabalıkların kirleterek az önce terk ettikleri, geniş alanlarla çevrili.
Umarsızız! Kendi ördüğümüz öfke duvarlarının ardında, bizi kurtarması gerektiğine inandığımız bir şey bekliyoruz.
Aklımızdan kimseyi kurtarmak için kılımızı bile kıpırdatmadığımız gerçeğini çıkarmak için, başka şeyler düşünmeye çalışıyoruz. Sonuç başarısız.
İçimizi kemiren, kendi yoksulluğumuz. İyilik fukarası olduğumuz gerçeğiyle yüzleşmekten korkmanın, derdimize derman olmayacağını biliyoruz artık.
Keşke, ihtiyaç duyulduğunda, dudaklarımızın hafif hareketiyle, yüzümüzü aydınlatan tebessümü onlardan esirgemeseydik. Keşke, hüzünlü çehrelerini, bir şey söyleyerek sevince beleyebileceğimiz, medet umucuları, somurtarak yanımızdan uzaklaştırmasaydık. Keşke, bir
gün yüzümüzde acının çizgileri nin belirginleşerek, yardım dileyen olabileceğimiz aklımızdan çıkmasaydı.
Belki biz, yarım kalmış tek bir sevinci tamamlayabilseydik ömrümüz boyunca, şimdi ihtiyaç duyduğumuz takati, usulca getirip yanımıza bırakabilecek bir kişi olurdu.
Tek başına ağlamak zor! Kimsenin yanaklarımızdan süzülen damlacıkları silmeyeceğini bilmek, gamzelerimizi sızlatıyor.
Hiç aşk ile pervane olmadığımız itirafının yakıcı hakikati tüketiyor, bütün iyi niyetlerimizi.
Anlıyoruz ki, aşk başka bir şey. Bizim kudretli zamanlarımızda sandığımız gibi, elimizi şakırdattığımızda etrafımızda pervane olan değil aşk. Anlıyoruz, lakin çok geç!
Şimdi çok yalnızız.
Uzun ve soluksuz ağlama nöbetleri bekliyor bizi, hayatımızın bundan sonraki tamamında.
Belli ki, kahkahalarla gülme kontenjanımızı, küçük heveslerin peşinde tüketmişiz. Elimizde, yalnızlık ipiyle sıkı sıkıya üzerimize bağlanmış çaresizliğimiz kalmış.
Artık ne yapsak boş! Kalan ömrümüzü,
geçmişimizde biriken fenalıklarımızın bedellerini ödemek le tüketeceğiz.
Yaşama sevinci sanarak tükettiğimiz her şeyin, süfli hislerimizden başka bir şey olmadığını, kalan ömrümüzün her dakikasında içimiz yanarak anacağız.
Öylesine yalnızız ki, cam kenarına konan bir serçe ile bile oynaşma iznimiz yok.
Hiçbir serçe bilmiyor pencere kenarımızın yolunu. Keşke soğuk kış gündüzlerinde, birkaç parça kırıntı bırakarak alıştırsaydık serçeleri diye hayıflanıyoruz.
Hayatın içinde normal olmayan bir şeyler yok! Sadece
kendimiz için yaşamaktan kirlenmiş bir hayat var önümüzde. Başkasının acısına kahrolmadan, kendisinden başkasının tebessümüne sebep olmadan, tek bir yetimin başını okşamadan zayi olup gitmiş, bir hayatla karşı karşıyayız.
Değilsek eğer, karşılaşmamak için bir şeyler yapmalıyız.