Acun'un yeni tomurcuk çatlattığı günlerdi. Sevgili Can Dündar hayli kallavi doz bir yazı yazmıştı köşesinde. Coşkun Aral'ın televizyona düzgün işler yapabilmesi için çözmeye çalıştığı saçma sapan sorunları haklı olarak öne çıkarırken Acun'u acuk doğramıştı. Cımbızlama yaparsak şöyle diyordu bazı satırlarda:
ABAZA MI DESEYDİK "Savaş geliyor ve haber programlar yok ekranda... Onun yerine ne var? 'Acun Firarda!' Acun'un, Televole içinde başlattığı bölüm çok tutulunca ayrı bir programa dönüştürüldü. Genç programcı kameramanıyla dünyayı gezip güzel kızlara takılıyor, Tarzanca "Evli misin?", "Sevgilin var mı?", "Arkadaş olabilir miyiz?" diye soruyor. Son programında İbiza ("Abaza" mı deseydik)'daydı. Yoldan çevirdiği kızlara "angaje oldu." Kumsaldaki bir kıza "No sun problem?" dedi; yani "Güneş olmamasından rahatsız mısın" anlamında... "Helga"lara Türk erkeklerini övüp Türkiye'ye davet etti.
ET YIĞINLARI Bir nevi "80 günde seks-i alem" bu program ve Acun "o alem"in idolü... Acun iyi de... Bilmem farkında mısınız, dünyanın en iyi savaş muhabirlerinden biri yok ortada... Yenilgi tanımaz bir belgeselci Coşkun Aral, bitmek bilmez bir enerjiyle yapıtlarını seyirciyle buluşturmanın yollarını arıyor. Okumayan bir topluma televizyondaki et yığınından gözünü alıp dünyayı göstermeye çabalıyor.
ÖZELEŞTİRİ Halkımız köylerde bile "televolekolik" olduğu için büyük ihtimalle gittiği yerlerde Coşkun'a Acun'un adresini soracak. Velhasıl bundan sonra, Acun firarda, Coşkun kenarda..." İşte böyle bir yazıydı ve o dönem birbiri ardına gelen eleştiri yazıların en ağır bataryasıydı. İçimden; "Yahu ekranlarda hem Coşkun olmalı hem de Acun" dedim ama bunu yazıp, dillendirmedim, işte bu da özeleştirim.