Karpuzlarını kuyudan çektikleri suda soğuturdu babalar.
Sıcak ilişkiler vardı, yabancıya bile kanı kaynardı eskilerin.
Mahallelerde günün çaydanlığı herkese kaynardı.
Tek başına mutlu olmaktan utanırdı anneler, yürekleri cami avlusu.
"Allah kimseyi aç bırakmasın" derlerdi, mutfaklarında pişeni komşuya da gönderirlerdi.
***
Harçlığını herkese eşit dağıtırdı hayat.
Kürt şivesiyle simit satan çocuklardan farkı yoktu, Türk çocuklarının.
Kardeşliğin eli tıka basa dolu, insanlar birbirine siperdi.
Bütün mahalle yoksul, bütün yürekler zengin.
İnsanlar büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperdi.
***
Her mahallede bir tiyatro, bir gazino.
Azız Basmacı anası ağlayan memleketi bile güldürürdü.
Zeki Müren bir yandaydı, öte yanda Müzeyyen Senar.
Çarşamba günleri kadınlara matine, gönül gözleri iki dağ gölü.
İnsanlar aşkını bir sır gibi, şarkıların içinde saklardı da...
Herkesin dilinde, "Fikrimin ince gülü."
***
Küçük balıkları denize geri verirdi balıkçılar.
İki palamut tek fiyata, sudan ucuz.
Allah'ın suyunun bir gün parayla satılacağını nereden bilsinler.
Su testisiydi o insanlar, kırıldı.
O yüzden kurak bu ülke.
O yüzden yürekler çorak artık.
***
Dayatılan göçlerin, politik oyunlarla körüklenen öçlerin ülkesi olduktan sonradır ki...
Her şey değişti.
Kadınları gecelere satan beyefendiler.
Çocuklara uyuşturucu satan "itibarlı çakallar memleketi" olduktan sonradır ki...
Eşkıya dünyaya hükümdar oldu.
Televizyonlara, erkek kılığındaki soytarılar, kalbi kasıklarında atan kadınlar dolduğundan beridir ki...
Saçılan tohumlarla, olacağı buydu.