Hiçbir şey dışarıdan görüldüğü gibi değildir" ya, Fatih Ürek için de geçerli bu kuram. Bu hafta her daim "neşeli" ve neşelendirici gördüğümüz Fatih Ürek'le fısıldaştım. Meğer nasıl tarifsiz bir katmerli hüzünlerin adamıymış çok şaştım....
- Babam sucuk fabrikasında ustabaşı, anam da boyahanede işçiydi.
- Fakirlik yoksunluk ve sıkıntıya direnemez, camiye kaçıp ağlardım.
- Elim ağır, geçen gün bir adamı Osmanlı tokadıyla yere yapıştırdım.
* Ürek dediğin de ne? - Aslı yürektir onun. Bizim oralarda, Erzurum'da ürek diye telaffuz eder yerli halk. Nüfus memurunun dalgınlığı Ürek etmiş bizi.
* Baban kızmamış mı memura? - Kızmış. Zaten babamın kızması ve kızarması çok meşhurdur.
* Kızarması mı? - Babam sinirlenince ya da çok sevinince yüzü kıpkırmızı olur, saatlerce geçmez bu kızarıklık. Lakabı da buradan gelir zaten
* Lakabı ne ki? - Domates
* !!!!!!! - Domates Şerafettin derler babama.
* Sen babanın yüzünü kızarttın mı hiç? - Allah etmesin. Elimden geldiğince onlara huzur, mutluluk vermeye, yardımcı olmaya çalıştım. Hâlâ da sürüyor bu. Ama ilk gençlik yıllarında sahneye çıkıyor olmama biraz canları sıkılmıştı.
FARKLI DÜNYA, FARKLI İŞ * Sahneye çıkışına mı, sahneye makyajlı, süslü püslü çıkışına mı? - Makyajsız sahne mümkün mü? Tiyatroda başladım. Elbette makyaj yapacaktım. Ben işi biraz abartmıştım ama. Eve geldiğimde ayna karşısında tip yaratmak için bazen külhanbeyi bazen de zenne makyajları yapardım.
* Anlam veremeyip kızıp kızarıyordu yani? - Adam bambaşka bir dünyanın ve işin adamıydı abi. Dedem celepmiş, babama da devam ettirmek düşmüş. İşi gücü koyun, kuzu, sığır, davar. Sonra da pastırma sucuk...
* Pastırma sucuk mu? - Evet, o işin de ustasıdır. Zaten 3 kızın üzerine ben doğduktan sonra işleri bozulmuş. Erzurum'dan Bursa'ya göç etmişiz. Biz oradayken babam İstanbul'da fabrikalarda sucuk ustası olarak çalışmaya gitmiş. Kötü günler geçirdik anlayacağın.
'TEK BAŞIMA DUALAR ETTİM' * Annen ne yapıyordu? - Tekstil fabrikalarının birinde işçiydi. Boyahanede çalışıyordu. Sabah karanlığı gider, fazla mesaiye de kalır, geceye doğru dönerdi. Yine de 3 ablama ve bana babasızlığı, fakirliği hissettirmemek için uğraşırdı. Çok üzülüyordum onun haline. Camiye kaçıp ağlıyordum gizli gizli.
* Camiye mi? - Ben camiye gitmeyi çok seviyordum. Bir tek orada kimse alay etmiyordu benimle. Köşeye çekilir tek başıma dualar mırıldanır, vaaz dinler bir sürü şey öğrenirdim. Ağlamak için de kaçar sığınırdım.
* Ne dua ederdin? - Allahım bana kuvvet ver, güç ver, başarılı olayım, annemi, ablalarımı çok rahat yaşatayım.
* Baban için? - Babam için de çok dua ederdim. Alkolü bıraksın, içmesin. Çok içiyordu, alkolikti maalesef. Şu an ne yazık ki Alzheimer oldu ve onca yükün, yılın bilançosu çıkıyor.
TİMSAH PUSULARI * Çocukken de katkın oldu mu aile bütçesine? - Olmaz mı? Ne işlere girip çıraklık ettim bilsen.
* Ne işlere? - 8 yaşında terzi yanına girdim dikiş, nakış öğrendim. Sonra züccaciyecide bardak-çanak sattım. Ardından kumaşçı, mobilyacı ve avukat katipliği.
* Hâlâ ağlar mısın? - Kim ağlamaz ki?
* Sen mesela. Hep neşelisin ya hiç ağlamazsın sanırdım. - Sen gel de içime sor abi. Salonları dolduranları eğlendir, güldür önce. Sonra herkes evine, yuvasına dağılıp gitsin. Sen evine bir başına dön. Odana, yatağına bir başına gir. Yalnızlık timsah gibi pusudan çıksın, umudunu, sevgini, tutkunu, hayallerini parçalasın, yutsun da ağlama bakalım.