Bunca genç yetenekli oyuncularsınız. "Bir gün gelip hamur daha fazla su kaldırmazsa" diye endişelendiğin oluyor mu? - Olmuyor aslında. İlle büyük prodüksiyonlarda büyük roller alayım, herkes adımı bangırdasın, ünüm ünlensin demiyorum ki. Önemliyle değerliyi ayırt etmeyi öğrendim çoktan. Yeteneğime emek emek eğitim katıyorum. Çok okuyorum, tartışıyorum.
SETE GELEN GÖZ KALEMİ * Ne zaman vakit buluyorsun ki? Dizi çekmek handiyse engüzüsyon işkencesine döndü. Günde 25 saat set ortamı... - Sette de çok şey öğreniyor insan. Mardin'de aylarca kaldım mesela. Bir gün kucağında bir çocukla perişan halde bir kadın geldi. Onun yoksulluğuna, yoksunluğuna rağmen verilmeyen yeşil kartın Mercedes'e binen benzin istasyonu sahibine verildiğini gözlerimle gördüm. Fatma Abla (Girik) eski günleri anlatırken; 'Sete bir göz kalemi gelirdi. 4'e bölüp, paylaşıp kullanırdık çekimler boyunca' demesi bile o kadar ibretlik, o kadar öğretici bir şey ki.
ŞEKER KOMASINDAN ÖLDÜ * Bilal İnci'nin torunusun. Hiç mi gitmedin küçük yaşta setlere, sinemacı ortamlarına? - O zaman kısmet olmadı hiç. Ama beni izledikçe heyecanlanıp, sevinip güzel güzel sözler söylerdi. 'Gözlerinle oyna. Nerede ne zaman nasıl bakacağı bilmek başarının mucize anahtarıdır' derdi. Aynı projede olabilmeyi çok isterdim onunla.
* Epey bir yangın yaptılardı. Ayçam İnci ve sen hiç bakmamışınız adama. (gülerek) Ayıp değil mi? - (Dargınca) Sen tanıyordun onu abi. İstanbul'a geldiği zaman bırak bizim evi, amcamların, halamların saray gibi evlerine bin defa davet edilir yine de kalmazdı. 'Otelde yatacağım yahu. Rahat rahat yatar kalkarım. İstediğimi yaparım' derdi. Haklıydı da. Formunun zirvesinde, setten sete koşturan bir adamdı son anına kadar. Aniden, şeker komasından kaybettik onu biz. Bir şeye ihtiyacı yoktu ki zaten.