Kantinin de bulunduğu ön giriş bölümüne geliyor, diğer meslektaşlara görünmemek için fazla kafa uzatmıyoruz kapı yönüne. Az ileriden sesler yükseliyor. 2 bayan polis arasında güçlükle yürüyen, ağlayan, bayıldı bayılacak halde orta yaşlı bir hanım görüyoruz. Yaralanan polislerden birinin anacığıymış. "Bir şeyi yok şükür. Kurşun bacağını sıyırdı. 3-4 güne ayaklanır" diyorlar ama ana yüreği bu gel de anlat.
ANA KUZULARI Sonra bir küçük odaya sokup, lavabosunda elini yüzünü yıkıyorlar bu hanımın. Uzatılan havluyla kurulanırken "Geçmiş olsun" diyorum. Ellerimiz kenetleniyor. Soluk, yanık bir sesle; "Savaş Bey Kardeşim hepsi ana kuzusu bu evlatların. Benimki kurtulacak inşallah ama diğer yiğitlere de nasıl yanmam ben. Onların da, o şehit polis yavrucakların da ana babası var, çoluk çocuğu var" diyor.
'ÇOK KARIŞIK' Sonra ters istikamete yürüyoruz yeniden. Gördüğüm birkaç görevliye soruyorum: - Nerede Vali Bey ve Emniyet Müdürümüz? - Özel katta. - Özel kat mı? Orası nerede peki? - Zordur bulmanız. Çok karışık. - Biriniz yardım ederse buluruz belki.
DEDEKTİFLER İÇERİDE Kırmıyor, yol gösteriyorlar. Epey dolambaçlı yerlerden geçip özel kata varıyoruz. Burası 5 yıldızlı otel lobisinden farksız. Odaların önünde ağlaşan, morali sıfır polisler, amirler var. Hepsiyle sarılıp kucaklaşıp dertleşiyoruz kısa kısa. Sonra odalardan birine giriyoruz. İçeride ifade alan dedektifler ve kurşunun kırdığı koluna alçı yapılan polis kardeşimiz Osman var.
GÖZLERİ PARLADI Beni görünce gözleri parlıyor. - Geçmiş olsun evlat. - Aaa Savaş Ağabeyiiim. - Gel öpeyim seni alnından. Duydum nasıl çarpıştığını. - Ahh be abi, canlarımız gitmeyeydi keşke. - Maşallah pek de gençsin, koç gibisin oğlum. Kaç yıllık memursun sen? - 3 yıllık abi. - Anası nerede doğurdu bu aslanı? - (Gülerek) Kırşehir'de abi. Yiğidin harman olduğu yerde.
DELİ YÜREK OSMAN Bıraksalar kalkıp silah arkadaşlarının yanına koşacak, operasyonlara katılacak belli yüzünden. "Olayı anlat" desem hem ayıp olur hem de odadaki diğer polisler izin vermez biliyorum. Hasta ziyareti kısa sürer diye boşaltıyoruz odayı. Dışarı bu defa ana kapıdan çıktığımızda, genç gazetecilerden biri sesleniyor: - Ünlü olsak biz de girerdik içeri Savaş Abi. Gülümseyerek yanıtlıyorum o genç meslektaşı: - Ben hep "arkada da bir kapı var mıdır acaba?" diye merak ettiğim için ünlü oldum evlat. Darısı başına.