Hasan Doğan dünden geliyordu, yarına gitti.
Fatih Camii, bir insanı uğurlamanın en görkemli sahnelerine eşlik ettiyse...
Bir insan, ülkenin bütünlüğünün bozulduğu bir zaman diliminde, herkesi bir araya getirecek kudrete sahipse...
Künyesini insanların yüreğine kazıyan bir adamın, geride bıraktığı izlerin derinliğidir sebep.
O dağ gibi duruşu... Dürüstlüğü, insanlığı ve az bulunur şahsiyeti...
***
Hasan Doğan, geç gelmişti futbolun başına, erken gitti.
Türk futbolunun barışa ve kardeşliğe ihtiyaç duyduğu bir dönemde, hiçbir yönetici onun kadar çabuk yakmadı meşaleyi.
Hiçbir yönetici onun kadar güven vermedi.
Yeri doldurulamaz ama... Kulüpler arasındaki sevgisizliğe köprü kuran birinin yarım bıraktığı
"gençlik masalını", tamamlayacak birileri bulunur elbet.
***
Her şeyin bir sebebi varsa...
Ölümün kurdelesini kesecek cesaretin de,
Hasan Doğan'da var olduğunu söylemek gerek.
Yürüyerek anlatması gerekeni, koşarak anlatması sebepsiz değildi!
O yüzden
Hasan Doğan'ın ölümünü, "
Yemek yedikten sonra, neden hamama girdi?" diye sorgulamanın alemi yok.
Ölüm de taçlanır bazen.
İlahi bir kadere boyun eğerken ömür.
***
Hasan Doğan, pek az insana nasip olan bir isim bıraktı ailesine... Bilge bir duruşun, yalın yaşamındaydı.
Çocuklarına baktım, dayanma gücünü babalarından almışlardı besbelli.
Eşine baktım, O son dakika gollerinin sevinç simgesi olan eşine...
Dirayetli gücüyle acısı arasında, belki gerçek mucizeyi diliyordu Allah'tan...
Gözlerinde matem çiçeği...
***
Ne dersek diyelim, kor düştüğü yeri yakar. Ailesine kor gibi yanmak düşer...
Bizlere de bu dağ gibi adamı, her daim onurlu, dürüst ve çalışkan biri olarak anmak düşer.
Allah rahmet eylesin...