Yazmadım. Yazamadım. Hep acım geçtikten, yüreğimdeki yangın soğuduktan sonra konuştum. İz sürdüm. İnci gibi döktüm sözcükleri zamansız ölenler için. Kelimelerim Kuyuda Yusuf gibiydi, bıçağın keskin yüzündeki İbrahim sureti. Tuzla'da ışıldıyordu genç kızların düşleri ölen her yolcunun ardından gece yarısına yatırılıp. Bir gece sayrısına sargılar içinde yatırılıp sabaha kambur kalkan Kerim'in hikayesiydim belki. Belkisi fazla; yaylılarla geçiyordu üzerinden sarsılıp duran bir ülkeden düşman çizmeleri.
Şimdi kavuşmanın hüznünü hatırlatıyor buluşmak için seçtiğim sözcükler. Tribünlere çok açılı bir pankart gibi asılıyorum;
Non Passaran. Hakemin o macı düdüğüyle başlıyor yarı final. Ve Yusuf düşüyor her dizede
'Kurtuluş'un peşine;
''bir kafa vuruşu Nihat'tan / top kaderin elinden / sahra dikeni tohumu gibi salına salına / Semih'in önüne iniyor / Semih sağ ayağıyla topa basarken rüyalardaki ağır çekimde / dönüp Yusuf'a bakıyor kampın öteki ucundan / kasidelerdeki o hafif rüzgar/ Ümmü Gülsüm'le esip geçiyor dolunayın ışıltısı mı senin yüzünü hatırlattı bana / yoksa senin yüzünün hatırası mı her zamankinden daha ışıltılı gösterdi dolunayı da dolunayın altındaki dünyayı da bana yüreğimiz ağzımızda / yüreğimiz top gibi uzağımızda / yüreğimiz Viyanaların orda bilmem hangi statta / ve yüreğimizle yanak yanağa / dolunay parlaklığında Semih'in yüzü Semih topu sürüyor / topu sürüyor / topu sürüyor / kaleye kırk adım kala bir aslanınki gibi / alev alıyor adaleleri ama yüzü su olup akıyor su olup akıyor su olup akıyor / ve suyun üstünde milyonlarca top / milyonlarca top ağları havalandıran / hepsi yusufun golleri / hepsi Yusuf'un golleri hepsi Yusuf'un golleri bugün Yusuf'u / kuyudan çıkardı kervancılar / bu akşam Yusuf'un babası şükür yine sağ döndü kampa / bu akşam Yusuf'un babası gülerek girdi / çadırın kapısından içeri kucağında bir kavun iki somunla...'' Ah Yusuf... Derindeki Yusuf... Cahit Koytak'a bin selam... Yüzünün hatırasına...