Sakatlarımız vardı, cezalılarımız vardı, hatta kalecimizi şaka da olsa orta sahada oynatma niyetimiz vardı. Yani anlayacağınız çok eksiğimiz vardı. Bu eksikler yüzünden, Almanya, karşımıza yüzde yüz favori olarak çıktı. Ama biz karşılaşmaya öyle bir şekilde başladık ki, sadece Almanlar değil, dünyada televizyonun başında bu maçı seyreden milyonlarca futbolsever herhalde şaşkınlıktan küçük dillerini yutmuşlardır. Yarı finalde bu kadar eksiğine rağmen Almanya'yı kendi sahasına hapseden, pozisyon üstüne pozisyon üreten topları direkten dönen ve golü bulan bir Türkiye'yi herhalde kimse beklemiyordu. Gerçekten Colin Kazım'la, Semih'le, Uğur Boral'la, Ayhan'la ve hayatında ilk defa stoper oynayan Mehmet Topal ile destan yazmaya hazır bir takım gibiydik. Kazım'ın direkten dönen topundan sonra, yine Kazım'ın direkten dönen topuna Uğur'un golüyle bayram sevinci yaşadık. Ama arkadan Schweinsteiger'in attığı golle afalladık ve üzüldük.. Neden üzüldük? Çünkü o gole kadar adamlar ilk defa kalemize gelmişlerdi. Çaresizleri oynayan koskoca Almanya kalemize ilk geldiği pozisyonda golü bulmuştu. Üzüntümüz de bundandı. Galibiyeti arayan taraf da hep biz olduk. 2. yarıda Klose'nin golüyle geriye düştük ama Semih yine usta bir golcü olduğunu gösterip final için bizi umutlandırdı. Son dakikada yediğimiz gol yorgunluğun ve bir anlık dalgınlığın eseriydi. Turnuva bizim için bitti ama bu takıma herkes saygı duymalı. Ben duyuyorum. Ayakta alkışlıyorum...