Belki bilen, okuyan, hiç değilse romana sadık kalarak çekilen filme gidip gören vardır ve bilirler. Ama bilmeyenler için birkaç pargrafla anlatmak isterim o muhteşem öyküyü. Okuyun bakın kimmiş bu Gülsarı, nasıl kopartırmış zincirlerini.
Demir ustasıyken 2. Dünya Savaşı biter ve sivil hayatta demircilik yapan Tanabay adlı Kırgız, savaş gazisi olarak ana yurduna döner. Komünist Parti'nin yerel teşkilatı, onun artık obanın yılkı atı sürüsüne çobanlık etmesine karar verir. Bilcümle soydaşı gibi atçılık konusunda derya olan Tanabay, kısa sürede ustalaşır çobanlıkta. Bu arada gözünün beter kestiği bir tayı özel olarak yetiştirir ve adını Gülsarı koyar.
Vah ki vah!.. Harika bir aygır olan Gülsarı, obanın töresel oyununu bütün atları geride bırakarak kazanır. Ama bu mutsuzluk getirir ata ve yetiştiricisi Tanabay'a. Çünkü bu muhteşem atı yerel parti başkanı kendi çiftliğine almak ister. Gülsarı kapatıldığı çiftlikten defalarca kaçar, yılkı sürüsüne ve Tanabay'a döner. Sonunda kızarlar ona ve bizde "örük" olarak tanımlanan zincirle ayaklarını bağlarlar.
Yine kaçtı Buna rağmen o zincirlerini yine kopartır ve esas yerine döner. Bu defa ağır ceza alır ve iğdiş edilir. Atının perişan halini gören Tanabay kahrolur. Artık yılkı terbiyeciliğini de bırakmış olan Tanabay, o hırsla sığındığı demirci ocağında eline aldığı balyozla örsü döver de döver; görünürde dövdüğü tavlanmış demirdir, ancak balyozun hedefi başka şeylerdir gerçekte.
Son takat Yıllar sonra yaşlandığı için çaptan düşen Gülsarı obasına geri gönderilir. Artık yaşlı bir adam haline gelen Tanabay'ın at arabasının 'baytal' beygiridir, ancak yolların sonundadır. Bir kış akşamı, uzun bir yoldan dönerken son takati de tükenir, ayakta güçlükle durabilmektedir. Tanabay atının koşumlarını çözer; gemini, kolanlarını gevşetir, çıkartır. Gülsarı yere yıkılıverir. Bir ateş yakan Tanabay, sırtındaki paltoyu da atına sarar ve son sözlerini fısıldar kulağına atın: "Elveda dostum... Elveda biricik dostum!.."