Sağduyulu bir ses: TBMM eski Başkanı Hüsamettin Cindoruk
Merhum Menderes'in avukatı.
"Demokrat" kimliğiyle bilinen bir isim.
Ama aynı zamanda Cumhuriyet'in değerlerine saygılı.
Askeri darbelerin ülkeye ne getirip ne götürdüğünü iyi biliyor.
Günlerdir televizyonlara çıkıp bir şeyin, "çok önemli" bir şeyin altını çizmeye çalışıyor:
"Anayasa Mahkemesi'nin bu kararı rejimi güçlendirirken, demokrasi dışı güçlerin önünü kesmiştir."
***
Üzerinde durulması gereken nokta budur.
Darbelerden Türkiye'nin çektiği sıkıntılar ortada.
O sıkıntıları en fazla yaşamış kişilerden biri Cindoruk.
Onun için söylüyor:
"Anayasa Mahkemesi rejime de demokrasiye de güç kazandırmıştır" diye.
***
Bu karara kızmadan önce, Anayasa otoritelerinin yorumlarını sakin bir şekilde dinlemek gerekiyor.
Son günlerde konuya sağduyulu yaklaşımıyla dikkat çeken Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Anayasa Mahkemesi kararlarını eleştiren kitaplar yazmış.
Yüksek Mahkeme'nin gerektiğinde "içtihat" oluşturacak kararlar verebileceğini söylüyor.
Bu kararın AK Parti'yi kapatmak anlamına gelmediğini de...
***
"Rejim" nedir?
"Laik Cumhuriyet"?
Bir de "demokrasi" var. Sanki "rejim"in karşıtı bir kavrammış gibi sunulan.
Oysa 2 kavramın birlikteliği Türkiye'yi geliştiriyor.
2 kavramın dayanışması ile "modern" Türkiye'nin geleceğine umutla bakılabiliyor.
Aslında bu 2 kavramın birlikteliği, İslam ülkeleri açısından da "örnek" bir model oluşmasını sağlıyor.
Hristiyan dünyanın İslam'a bakışını değiştiren en büyük zemindir Türkiye.
Bu kavramların birini öne çekip diğerini bastırmak kime ne yarar sağlayabilir?
***
Bir başka çatışma noktası:
Devletçilik, Milletçilik...
İkisi bir arada olamıyormuş izlenimi veriyor Türk siyaseti.
Bazı partilere "devletçilik" yakıştırılıyor, bazılarına "milletçilik".
"Devlet" ve "millet" birbirine karşıt, zıt kavramlar gibi ortaya konulunca, doğal olarak "çatışma"ya zemin yaratılıyor.
Soru şu:
"Devlet"çi olan bir parti aynı zamanda "millet"çi olamaz mı?
"Devlet" dediğiniz aygıtın varlık amacı millet değil midir?
Ya da "millet"çi olan bir parti, aynı zamanda "devlet"çi olamaz mı?
Halkına karşı "şefkat"li bir devletin temelleri bu 2 kavramın birlikte algılanmasına bağlı değil midir?
Bu millet sizinse bu devlet sizin değil mi?
Ya da bu devlet sizin de bu millet uzaydan mı geldi?
Biraz sağduyu.
Türk siyasetçileri; "devlet-millet", "demokrasi-cumhuriyet" alanlarındaki çatışma noktasını aşmak zorunda.
Benimsemediğimiz kavramlara "diğeri" gibi yaklaştığımız sürece, uzlaşma köprüsünü kurmak sadece hayal olur.
Tabii sorunları çözmek, özgürlükleri genişletmek de...