Kronik yorgunluk sendromu, çok yaygın olmasa da sanıldığından sık görülen, kişinin yaşam kalitesini olumsuz etkileyen ve iş gücü kaybına sebep olan önemli bir sağlık sorunu. Kronik yorgunluk sendromu ile kronik yorgunluk hali aynı şey değil, kronik yorgunluk sendromu, çeşitli laboratuar ve fizik muayene bulguları ile ayırıcı tanısındaki daha ciddi birtakım hastalıklardan arındırılarak dikkatle tanı konması gereken önemli bir durum. Amerika'da ve Avrupa ülkelerinin çoğunda yıllardır biliniyor ama ülkemizde daha yeni yeni gündemde olmaya başladı. Özetle, dinlenmekle geçmeyen, başlangıç tarihi tam olarak kestirilemese de 6 aydan fazla süren kendini yorgun hissetme hali. Sonradan ortaya çıkmış olması şart, yani mizaç olarak halsiz, narin, hep mızmızlanan, çabuk yorulan kişiler bu gruba girmiyor. Bu durum tıbben bir hastalık, ama bu hastalığın tanısı, çoğu zaman tanı konulamıyor, gözden kaçıyor ve kişi kaderiyle baş başa bırakılıyor. Kronik yorgunluk sendromunun tanısını koymanın kuralları, formülü var. Şu iki kriterin mutlaka o kişide mevcut olması gerekiyor. Birinci şart, 6 aydan uzun süren, daha önceleri tanışık olunmayan ve dinlenmeyle, uykuyla geçmeyen devamlı bir yorgunluk hali olması. İkincisi, şu saydığım bulgulardan en az 4 tanesinin bulunması: sabah yorgun uyanma veya uyandıktan sonra uzun süre kendine gelememe, değişik bölgelerde olabilen kas ağrıları, yeni ortaya çıkan veya şekil değiştiren baş ağrıları, herhangi bir fiziksel aktiviteden sonra kırıklık halinin 24 saatten fazla sürmesi, lenf bezlerinde hassasiyet, kronik boğaz ağrısı, eklem ağrıları, zihinsel konsantrasyonda bozulma ve hafıza zayıflaması.
DOĞALDESTEK ARIPOLENİ Arıların, yalnızca kraliçe arıya layık gördükleri bu harika besin 'her derde deva' diye tanıtılarak 1969 yılında ülkemize girse de dünya tıbbında kullanımı çok daha eski. Kansızlıktan romatizmaya, hepatitlerden cinsel iktidarsızlığa kadar geniş yelpazede birçok hastalık grubunda kullanılan bu besin takviyesi kronik yorgunluğa da birebir.
MEYANKÖKÜ Çin tarihinde önemli bir yere sahip, yüzyıllar boyunca Çin imparatorlarının bu maddenin ekstresini 'canlandırıcı tonik ' olarak senenin belirli dönemlerinde rutin olarak kullandıkları bilinir. Çin tıbbında ve mutfağında halen aktif olarak kullanılır, toksinlerden arındırdığına inanılır ve enerji içeceği olarak tüketilir.
ÜZÜMÇEKİRDEĞİ Mitolojide 'Tanrıların besini' diye anılan üzümün çekirdeği kendisinden faydalı çıktı yapılan araştırmalarda. Üzüm çekirdeğinde bilinen en güçlü antioksidan maddelerden olan PCO (proantosiyanidin), yüksek miktarda mevcut. Antioksidanlar, vücudumuzdaki her hücreyi oksijenin zararlı etkilerinden teker teker korurlar.
CEVİZ Yapılan araştırmalar yemeklerden sonra ceviz yemenin damarlar etrafında 'kötü huylu' yağların birikmesini engelleyip, damarları oksidatif hasara karşı koruduğunu göstermiştir.
ALA Ala adında çok yüksek antioksidan özelliği olan bir omega3 yağ asidi cinsi içerir ki bu da damar koruyucu etkisini güçlendirir.
KETENTOHUMU Zayıflamaya yardımcı olmasıyla hak ettiği bir ün kazansa da aslında çok daha hayati özellikleri var keten tohumunun. Vücut için elzem olan ve mutlaka dışardan alınması gereken omega-3 ve omega-6 ve omega-9 yağ asitleri içerir. Kandaki kolesterol seviyesini düşürdüğü ve kan damarlarını koruyucu etkileri olduğu için de dolaşım sistemine ve dolayısıyla tüm vücuda olumlu etkileri mevcuttur.
GİNSENG Canlandırıcı etkisinden dolayı özellikle çalışkan Çin ve Japon milleti tarafından 7 bin yılı aşkın süredir kullanılmakta olduğu kayıtlarda mevcuttur.
ÇİNGEVENİ Kronik hastalıklarda da kullanılır. Bağışıklık sistemini güçlendirir.