İstanbul takımlarını el birliği ile kollama geleneğini "Bizans refleksi" başlığında yıllardır yazıyorum. Ama katiyen iyi bir şeydir demiyorum. Bazıları bunu yanlış anlıyor ve bilakis bu şerefsizliğe teşvik oluyor galiba. Geçen yıllarda Fenerbahçe lehine çaldığı düdükler nedeniyle Efes tarafından "personanongrata" ilan edilip maçlarına istenmeyen MehmetKeseratar başhakemliğindeki trio Türk Telekom'un ilk maçta olduğu gibi oyundan kopmadığını görünce maç boyu yaptıkları Fenerbahçe kollama dozunu, tribünde yan yana oturan Federasyon ve Fenerbahçe başkanlarının durumundan vazife çıkararak, iyice arttırdılar. Solomon'un 3 atış pozisyonunda belinden alenen iten Tutku'nun hakemlerin üzerine gitmesiyle alevlenen itirazı diskalifiye ve ilave dört sayıyla toplam 7 sayıya dönüştü. Oysaki o ana kadar ki mesela Mirsad itiraz ve jestlerini görmezden geliyorlardı. El Amin'e önce attırılıp sonra iptal ettirilen teknik faullerle yılın komedisini yaşatan hakemler maç boyu ne zaman Telekom kafasını kaldırıp maça geri döner gibi olduysa, çalmadıkları ve çaldıkları düdüklerle keserlediler(bu deyimi basketbol jargonumuza kazandırdığınız için teşekkürler Mehmet bey) Ankaralılar'ı. Aslına bakacak olursak o maçta, başta Mirsad olmak üzere Solomon ve Kinsey'in mükemmel katkılarıyla yüksek isabetli, dirençli basketbol oynayan FenerbahçeÜLKER'in hakem desteğine ihtiyacı hiç yoktu. Fenerbahçe ÜLKER çok doğru bir yaklaşımla, "atabilirse kazanır takım" Telekom'u, sert kabuklu savunmasıyla boğuyor. Serinin kaderini Türk Telekom'un ne oynadığı değil, Fenerbahçe ÜLKER'in "ne oynayamadığı" belirleyecek. Yani Fenerbahçe kendini bozmazsa kupanın kabzasını kavradı gibi. ÜLKER ekürisinden ColaTurkaBeşiktaş, CafeCrown Galatasaray'ı eleyerek Ankara'ya kupa taşıma noktasına kadar gelen Telekom bakalım yarın "tamam mı yoksa devam mı" diyecek.