1 Mayıs 1977'yi ta içinden, göbeğinden yaşamış, görmüş, görüntülemiş bir gazeteciyim ben...
Bugün de kısmetse aynı yerde, Taksim Meydanı'nda olacağım. O tarihten bu yana faal muhabirliğe devam eden, kanlı 1 Mayıs'ı haberci olarak izlemiş olup bu defa yine haberci olarak meydana çıkacak başka meslektaşım (muhabir anlamında) kaldı mı bilmiyorum?
31 yıl sonra hissettiğim bin dolu şey var. Hepsini pas geçip "tedirginliğimi" dile getirmek istiyorum.
Yine çok gerildi ortam. 77' öncesinde olanın tıpkısı değil ama sinir kat sayısı olarak benzeri ne yazık ki.
AĞIR FATURA "Kim haklı, kim haksız?" kararını biz vermeyeceğiz elbette. Zaten "İnatlaşma mı, kararlılık mı, ilke mi, yasal zorunluluk mu?" sorularının yanıtı, adamına göre değişiyor.
Ancak korkuyorum ki bu 1 Mayıs'ın hesabı ağır çıkabilir. "Gireriz" diyenlerle "Sokmayız" diyenlerin gündüz vakti için bilenmiş kararlılığı, coşkusu, inancı, azmi akşam saatlerinde kimsenin ödemeye yanaşamayacağı ağır bir faturaya dönüşebilir.
Gamlı baykuş gibi konuşmak istemem ama bu kez perşembenin gelişi çarşambadan, hem de çok net belli.
EZİLEN, DÖVÜLEN Bulanık su balıkçıları, kandan, baruttan, şiddetten medet uman zevat, yerli yabancı tüm medyanın radarları açık halde bir arada bulunmasını nimet sayan marjinaller, kopartacak ları gürültünün dışında hiçbir şeyi umursamayacak belli ki. Ezilecek, dövülecek, yaralanacak, sakatlanacak, Hak saklasın ölecek olanları hiçe saydıkları gibi, "Gelecek günlerin 'promosyon' malzemesi çıkacak' diye el ovuşturuyorlardır şimdiden.
Herkesin bildiğinden fazla bir şey biliyor değilim. Ama 35 yılın sonunda mesleki sezilerim herkesinkinden biraz farklıdır kabul edersiniz ki.
Ve sezdiğim şeyler fena şeyler dostlarım.
Yine de yanılmayı, yanlış ön görmüş olmayı, gereksiz kuruntuya kapılmış olmayı çok isterim. Bir de herkesten, resmi, sivil, işçi, sendikacı, polis, asker, öğrenci, memur, genç, yaşlı herkesten "yalvararak" sağduyulu ve serinkanlı olmalarını isterim.