Yılan Hikayesi dizisiyle tüm Türkiye'nin tanıdığı bir isim haline gelen Mehmet Ali Alabora, nam-ı diğer "Memoli", hayatıyla ilgili her şeyi Savaş Ay'a anlattı. Alabora, varlığını merhum eski Başbakan Bülent Ecevit'e borçlu olduğunu söyledi.
***
Deniz Gezmiş'ten büyüğüm...
Varlığını Yılan Hikayesi'nin Memoli'si olmaya borçlusun diyorlar. Oysa ben varlığımı Bülent Ecevit'e borçluyum....
'Gülünün Solduğu Akşam' bir
Erdal Öz kitabıdır.
Deniz Gezmiş'i, arkadaşlarını ve o dönemde yaşananları anlatır. Yazar
Öz cezaevinde bizzat görüşmüştür
Deniz Gezmiş'le. Çünkü o da '
içeri'dedir. Hepimizi kahreden ani ölümünden kısa bir süre önce konuşmuştuk Erdal Abi'yle.
"Kitabı film yapacağım. Yönetmen Ferzan Özpetek, Deniz Gezmiş için de Memet Ali Alabora iyi seçim olur" diyordu.
Memet Ali zaten istekliydi role. Ama Erdal Abi'yi yitirdik, olamadı proje. Zaman aktı gitti, 10 yılı aşkın süre törpülendi bitti. Daha geçenlerde
Hatırla Sevgili dizisinde
Deniz Gezmiş'i başarıyla canlandıran bir başka genç aktörün rolü de gerçek yaşamda olduğu gibi idam sehpasında sonlandı. Biz de buradan başladık
fısıldaşmaya.
-
Filmini yapamasan da Can Yücel'in, Denizgil'e yazdığı Mare Nostrum (Bizim Deniz
) şiirine çekilen klipte Deniz Gezmiş olmuştun... Ateşli bir hayranıydın o zaman. Şimdiki zamanda kimdir senin için Deniz?
- Deniz benim kafamda artık çok farklı. Ben yaşça büyük oldum çünkü. Ben Deniz Gezmiş'le ilgilenmeye başladığımda 20 yaşımda, o 25 yaşındaydı...
- Ölüler hep genç kalıyor değil mi?
- Öyle. Artık 30 yaşındayım. Deniz şimdi benim için inanmış bir genç. Bir davaya inanmış, onun peşinden giden gencecik pırıl pırıl bir adam yani. Ama kahraman mı?.. Yani sonradan üretilen o posterler, kahramanlıklar filan... Anlıyorum yani bir mit yaratılma durumunu ama.
-
Bir anlamda Türk Che Gueverası olsun için mi?
- Yani, ama bunlardan kurtulamazsanız olmaz. Bunlarla devam ettirirseniz olayın hem naifliğini hem gerçekliğini, yani 25 yaşında birinin asılarak idam edilmesini anlamamız zorlaşıyor.
ZEMİN KAYIYOR
- Varlığını Yılan Hikayesi'ndeki Memoli'ye borçlu olduğunu söyleyenler yanıldı sonradan...
- Tabii yanılırlar ben varlığımı Ecevit'e borçluyum.
- !!!!!!!
- (gülerek) 12 Mart zamanı babam 2 davadan yargılanıyor. Biri Dev-Genç davası, biri de tiyatrolarının kuruluş bildirgesinde meşhur 141-142. maddelere muhalefet eden laflar olması. Dev-Genç davasından beraat ediyor. Diğerinden fena halde ceza alacakken Ecevit affı yetişiyor. Çıkınca da anamla evleniyorlar ve varlık oluşuyor...
OYUNU BOZUYORUM
-
Memlekette bir şeyler oluyor. Hayır mı şer mi?
- Dünyada bir şeyler oluyor ve Türkiye'de bundan bağımsız değil. Yaşayan herkes attığı her adımla, yaptığı her şeyle kendi çapında sebep oluyor buna. Türkiye'de zemin kaydı. Eski ezberler bozuldu.
- Sistematik mi bu olup bitenler?
- Meltem Arıkan'ın yazdığı "Oyunu Bozuyorum" metninde bir bölüm var. Bir kadının var oluş yolculuğunda hesaplaşması var orada. Oyun sırasında o kadın aniden durur ve şöyle der; "Yıllarca hep sistemi suçlamış ve kendimi onun kurbanı saymıştım. Bir gün aynaya bir baktım ki meğer sistem benmişim." Hepimizin böyle düşünmesi gerekir. Kendi payımız kadar sorumluyuz.
ANAMIN KARNINDA
- Bak şu konuşana diyesim geliyor. Tanıdığımda bıyıkların terlememişti şimdi saçlarına aklar vay vay...
- (gülerek) O soya çekim abi. Anne tarafından. Eğer boyatmazsa saçları bembeyaz annemin. Baba tarafında yok bu.
-
Doğru hatırlıyor muyum? Senin anne babayla aynı evde oluşun çok kısaydı?
- 2 yaşıma kadardı. O yüzden aynı evde anne baba ortak yaşanan zamanı anımsamıyorum. Hafta içi babamla, babaannemle, sonları annemle...
- Kötü müydü?
- Aksine keyifliydi. 2 evin var, birinden birine gitmek ayrı heyecan oluyor. Zaten çok iyi arkadaş kalıp devamlı görüşüyorlardı.
- Üçünüz bir arada ilk hatırladığın ne?
- (hınzırca gülüyor) Islıkçı adlı bir oyunda üçümüz birlikte sahneye çıktık. Babam, annem ve annemin karnında ben sahnedeydik. Biraz karanlıktaydım.
O BİR PINAR'DI
- "Romancı olmak için büyüdüğün evde bir babaanne, anneanne olmalı" derler. Şanslısın.
- Doğru, 2 kuşak öncesinin insanıyla büyümek müthiş bir kaynaktan besliyor. Adı Nurhayat ama herkes Hayat derdi babaanneme. Adı gibi hayat dolu bir kadındı. 16 yaşıma kadar onun elinde büyüdüm. Muhteşem bir espri gücü, sihirli bir anlatıcılığı vardı. Herkesi yanına toplar durmadan anlatırdı. O zaman da babamın arkadaşları Haldun Dormen, Savaş Dinçel, Müjdat Gezen'ler filan. Öylesi adamları bile sus pus ederdi anlatım gücüyle.
- En çok ne anlatırdı?
- Ağabeyi Selahattin Pınar'dı. Yani babamın dayısı eşi de ilk kadın tiyatro oyuncusu Afife Jale. Büyük saygısı vardı ağabeyine ama deliliğini de anlatırdı. Mesela bir gün akıl hastanesinin kurucusu Mazhar Osman "Selahattinciğim sana hastaneyi gezdireyim" demiş, gitmişler. Akıl hastalarından biri gelip elbisesinin kenarına dokunup, selam vermiş. Titizlik hastalığı da var ya çıldırmış Selahattin dayım. "Vaaay o ellerle bana dokunmak haa?" diye, sehpaların filan üzerinde ne varsa kırıp dökmüş. Mazhar Osman korkmuş. "Aman uzaklaşalım, buradakilerden daha delisin çünkü" demiş.
- Böylesi dev bir sanatçının yakın akrabası olmak nasıl bir duygu?
- Çocukken de dinlerdim ama müzik bilincim artınca farklı oldu. Akrabam olmasaydı da hayran olurdum. Türk musikisinde çok değerli müzik adamları, besteciler var ama onun yeri çok farklı. İyi, en iyi filan da demiyorum. O ürettikleri itibariyle 'biricik'.
NEREDEN SEVDİM O ZALİM KADINI
- Ailede en çok hangi eseri seviliyor Selahattin Bey'in...
- "Bakışı çağırır beni uzaktan" favorim. Babam da "gecenin matemini" sever. Herkes Afife Hanım'a yazıldığını sanır ama Selahattin Pınar onu kendi babası için yazmıştır.
- Afife Hanım'a da yazdıkları ağırdır, 10 ton çeker valla...
- Ateşli gençlik aşkı. Durumlar karışıkmış biraz ailede. "Nereden sevdim o zalim kadını" türünden şarkılar yazılmış yani.