Evet aynen öyle. Bir önyargılılık, husumet memleketinde yaşıyoruz. Kimsenin kimseyi dinlemeye ve anlamaya vakti ve niyeti yok. Yüzyıllar kötü niyeti, önyargılılığı, husumeti kırmaya yetmemiş. Her yerinden akıyor seviyesizlik ve düzensizlik. Bu kent artığı, bu kent olmaya çalışmış da bu mücadelesi yarım kalmış yerleşke, tuzu kokmaya başlamış bu kentin sevdalısıyız ama. Tarihinin, gezdiğimiz, büyüdüğümüz, sokakların, ilk aşkımızın şahidi ağaçların, denizinin ve uçsuz bucaksız gökyüzünün, maviliğinin, rüyalarımızı süsleyen gelecek düşlerimizin... Her birinin ayrı bir yeri, hatırı var indimizde. Dilimizdeki kekre tadıyla 40 yıllık hatırın adı İstanbul bizim için.
Herkes kendine koşullu, herkes yargıç, herkes... Herkes kalemi kırmaya hazır bir diğeri için. Kentin bilinen kanallarından akmıyor mutluluk. İyilik çeşmesi tıkanmış bir uzak yol haritası sanki. Hani
"şapkamızı çıkarıp selam veremeyeceğimiz tek bir ağacın, ensesine şaplak atamayacağımız bir arkadaşımızın olmadığı" bir yerdi ya istediğimiz... Onun gibi bir şey İstanbul bizim için. Öyle olsun istediğimiz bir yer, bir yaşam alanı. Yaşam alanı? Evet yaşam alanı; soluk alıp verdiğimiz, beslendiğimiz, sadece ekmeğiyle değil, insanlığıyla da doyduğumuz bir kent olarak İstanbul ama...
Yanıbaşımızdaki ülkeler almış başını giderken, İstanbul işsizlikten ve yoksulluktan kırılıyor. İnsanları somurtkan, herkes birbirini yiyecekmiş gibi. Gerçi bunu da esastan gösteremiyorlar. O bile bir cesaret işi. Çünkü bu kent dönmüş yere yüzünü. Herkes, birbirinin kuyusuna bakıyor. Ve sokaklarda kuş ölüleri yatıyor kimse farkında değil;
"Gittikçe yalnızlaşıyorum bir sen varsın / Ve kuşların intihar tasarısından söz ediliyor kentte / Soğuyan ellerinde kalıyorum bir kırlangıç ölüsü gibi / Ellerin bir mecnun yurdu upuzun bir sessizlik / Birlikte okuduğumuz kitaplar kadar sımsıcak / Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve satırları çizip notlar düştük kıyılarına / dünya upuzun bir çöl sanki bir buzul kütlesi / karşılık bulamıyorsun aklıma düşen sorulara ve düşüşüp duruyor kırlangıçlar / üşüyorum bir yolcu hüznüyle geçip gidiyor yıllar / sesine bir esmerlik düşüyor parçalanıyor yüzün / kayıp gidiyor parmaklarımın arasından bir aşkı anlatmak için seçtiğim sözcükler nasıl da sessiz yaşanıyor gürültüler ortasında / gittikçe yalnızlaşıyorum unuttum sanıyordum / yazılsa destan olacak bir kavganın serüveni yazıma dip not olacak şimdi" Ne diyordu şiir;
"bu kent kuşların intiharını umursamıyor artık / bahar gelmez buraya!"