Çok önceydi. Bir reklam izlemiştim televizyonda. Bir küçük kız çocuğu, o küçücük parmaklarının tutmakta güçlük çektiği bir makasla saçlarını kesiyor. "Bakalım ne yapacak?" diye sordum kendi kendime. Görüntü aktı, 1-2 saniye sonrasında başı saçsız bir erkek, -belki de kız- çocuğuna uzattı küçücük ellerinde tuttuğu bir iki tutam saçı. O da saçsız başını örten şapkasını ona... Saçlarla şapkayı değiş tokuş ettiler.
Reklamın alt metninde lösemi hastası arkadaşına saçlarını hediye eden bir kız çocuğunun öyküsü var... "Canım benim", dedim içimden; canım!.. Bir çocuğa bundan daha güzel bir söz söylenebilir mi? Onun için bundan daha büyük bir ödül olabilir mi? Ve bir çocuk ancak bu kadar temiz duygularla canının bir parçası sayabilir sizi... Belki bir anne, belki bir baba... Herkes annemiz, babamız, çocuğumuz olamayacağına göre hastalığımızın durağı neresidir? Ya da sevgiler nerede durur, nerede başlar; biter?
ÜÇ ARKADAŞ Dönelim o reklam filmine... Hep böyle arkadaşlarım, dostlarım olsun istedim. Benim için canını verecek dostlar, arkadaşlar... -Ben de onlar için tabii ki- Siyah-beyaz filmlerdeki gibi. 'Üç Arkadaş' filmi vardı Metin Erksan'ın. -yoksa başka bir yönetmen miydi?- Üç arkadaş, açlığı da tokluğu da paylaşmışlar, birbirlerini derin bir sevgiyle yaşıyorlardı. Çok beylik cümleler kuruyorum ama durum tamamen öyleydi. İçlerinden hasta arkadaşları için neler yapmak geçiyordu ama elleri, kolları bağlıydı üçünün de... Çocuk aklımla hüngür hüngür ağlamıştım. Yıllar sonra benzer bir versiyonda Fikret Hakan ve Tarık Akan'ı izlemiştim. Tarık Akan böbrek hastasıydı ve sancısı tuttuğunda arkadaşının halleri beni çok etkilemişti. (Öyle işte; bünye dağ gibi ama yürek serçe kuşu bende...)
İNSANIN İNCELİĞİ Herkes birbirinin katili. Bu memlekette iyi bir şeylerin olacağına inanmak da ham hayal oldu artık. Gerçi birbirini kollayan, koruyanlar vardır bu el ayak buz kesmiş havalarda ama sayıları gittikçe azalan bu insanları nerede bulacağız, bilemiyorum... Sorular ve yanıtları bizi bir açmaza sürüklüyor mevzu "paylaşım" olunca. Dostluk, paylaşım... Oysa "Dayanışma, insanların inceliğidir" demişti en yakışıklı, en şık abimiz zamanında...
Sözü terlettim; Dönelim yazımızın başındaki reklam filmine.... İlk defa bu kadar içten bir öykü izlemiştim yıllar sonra... Kimi saçlarını, kimi canını, kimi kolunu ve bacağını belki... Yüreğini, elbette ki yüreğini...
Çıkarsız, trüküsüz, hilesiz ve ref erandumsuz bir anlaşmadır çocukluk! Ve biliyorum ki "Çocukların ulusu yok! Çocukların ulusu yok!"