Hep askerlerin muhtıra vermesine ve darbe yapmasına tanık olduk, alıştık. Bu defa sivil kesim bir muhtıra verdi. Evet, çağrı sağduyu çağrısı, ama bu çağrıyı kimin üzerine alacağı, almayacağı da önemli. Çağrıyı üzerine alması gerekenlerin kimler olduğu belli, ama en çok kim olması gerektiğini herkes işine geldiği gibi anlıyor. Devleti yönetenlerin, siyasi gerilimleri yatıştırıp, ekonomik krizi önleyecek önlemlere yoğunlaşmaları gerekiyor. Onlar ise birilerinin kendilerini tahrik ettiğini söyleyerek, sorumluluklarını yok saymaya çalışıyorlar. Düşündürücü. Sivil muhtıra o yüzden geliyor. TOBB'un önderliğinde yapılan açıklamada, ekonomi batarken, dünya ekonomisi kriz yaşarken, ülkemiz yöneticilerinin manevi, inanca ilişkin konulara takılıp kalması, üstelik bunu bir gerilim ortamı yaratarak yapması eleştirildi. En belirgin ve en doğru ses, Erzurum'dan geldi. Bölgeler arasındaki kalkınma farklılıklarının giderileceği politikalar oluşturulması yerine, değerler üzerinden politika yapması eleştirildi. Erzurum'dan yapılan açıklama bana göre en belirgin sesti. Ekonomik sıkıntıları yok saymak ne denli çözüm olur? Hesaplarla istediğiniz kadar oynayın, sokakta, pazarda yaşanan sıkıntıları yok edemezsiniz. İşsizliğin arttığı gerçeğini değiştiremezsiniz. Açlık sınırının 697 YTL, net asgari ücretin 482 YTL olduğu gerçeğini değiştiremezsiniz. Sadaka ile yarının kurtarılamayacağı gerçeğini değiştiremezsiniz. Ekonomik olarak özgür olamayan devletler siyasi olarak da özgür ve egemen olamıyor. Sivil muhtıra bu açıdan önemli. Daha önce de yazdım. Herkes çözüm üretmeye çalışmalı, sorun değil. Bu ülke bizim, çocuklar bizim, gelecek de onların. Onların geleceğini karartmayalım.