Yüreğimi bir el tuttu ve 2 saat boyunca sıktı... Aynı sıkıntıyı 'Gülümün Solduğu Akşam' adlı kitabı okurken de yaşamıştım. Hatta o sıkıntıyı o kadar uzun süre içimden atamadım ki, kitap filme çekildiğinde gidip izleyecek cesareti bulamadım. Doğduğum, büyüdüğüm, sevdiğim, tutkunu olduğum bu topraklarda yaşanan acılar yüreğime o kadar ağır gelmişti ki...
SAKLI ACILAR... Cesaretimi toplayıp Cuma akşamı 'Hatırla Sevgili'yi izlemeye koyuldum. İlk şoku Deniz'in ölümüyle yaşadım. Bir diziyi bu kadar uzun süre izleyince, insan ailesinden birini kaybetmiş gibi hissediyor. Hele ki ölümün soğuk yüzünü tanıyorsanız, geride bıraktığınız bütün acılar saklandıkları kuytu köşelerden çıkıp geliyor.
Göz pınarlarınıza dolan yaşları ne kadar geriye itmeye çalışsanız da, bir kere akmaya karar verdiler mi durmuyorlar. Dizinin oyuncularını değil eleştirecek bir kelime bulmak, nasıl öveceğimi bilemiyorum inanın. Geçmişin izlerini adım adım takip eden dizi, bizi hiçbir zaman sıkmadı.
Hatta belgesel ve kurgu birbirinin içine öylesine geçti ve senaristler objektif tavırlarını o kadar korumaya çalıştı ki, okullarda bile gösterilebilecek bir yapım armağan edildi Türkiye'ye...
CESURCA VE ÖZENLİ Bunlar işin güzel yanları tabii... Ama ne yazık ki, yaşananları değiştirmiyor. Her anını boğazımda bir düğümle izlediğim bölümde, sonuçta ne olacağını çok iyi bilsem de şaşırmak istedim. Kafamdaki düşünce üç gencin neden ölüme yürüdüğü değildi. Yani bu gençlerin fikirleri, siyasi görüşleri değildi beni bu kadar üzen. Genç olmaları, gerçekten fidan olmalarıydı. Benzer gözyaşlarını Adnan Menderes'in idam sahnelerinde de dökmüştüm. Çünkü sonuçta hepimiz insanız. Bir anne-babanın gözünün içine bakarak büyüttüğü, tırnağına toz değse kıyamadığı evlatlarız. Çünkü sonuçta hepimiz bu vatanı, bu toprağı sevdik. Seviyoruz... Gidiş yolumuz farklı olsa da, gönlümüzdeki sevda hep aynı!
Her taşını sevdiğim memleketimin, yüklendiği acıları izlemek bile zor geldi. Ama yine de bu kadar cesurca ve bu kadar özenle hazırlanan yapımı ayakta alkışlıyorum.