Başkent'te dün gece öyle bir Galatasaray izledik ki doğrusu onu tanımlayacak sözcükleri bulmakta zorlanıyoruz.. Sonuçta oynadığınız maç Türkiye Kupası yarı finalinin ilk ayağı. Eksik yorgun da olabilirsiniz. Toplamda 180 dakikalık bir maraton diyebilirsiniz. Ama bir 90 dakikayı böyle yok sayamazsınız. Galatasaray ilk kornerini 44. dakikada kullanıyor. Arda'nın iki şutu dışında gol girişimi yok ortada. Maç sarı-kırmızılı ekibin yarı sahasında geçiyor. Orta sahada tel tel dökülen ayaklar. Herkes mesaisini bitirmiş bu angarya da nereden çıktı görüntüsünde. Olmadı gerçekten yakışmadı. Sonuçta müzenize bir kupa daha katma yolundaki bu maç ne olursa olsun biraz daha ciddiyeti hak ediyordu. Orta sahada kimse top yapamıyor herkes yerlerde dolaşıyor, dolaşırken bir de hakemin gözünün içine yerde bekleyerek bakıyor. Gençlerbirliği atakları sağdan soldan geliyor ama son vuruş yetersizliği ve telaş içinde filelere isabet etmiyordu. Barış'ın, Ayhan'ın, Mehmet Güven'in, Sabri'nin bir çok top kaybı yaptığı oyunda Galatasaray sahaya hükmedemiyor, tek bir kanat ortası bile yapamıyordu. Biraz Servet ayakta duruyor, kaleyi bulan toplarda da Aykut hatasız yerinde duruyordu. İkinci yarıda da rakip kalede tek bir ciddi fırsat bile yakalanmamıştı. Manzara-i umumiye böyle sürerken G.Birliği hakkını 72. dakikada aldı. Daha bir dakika önce Kahe'nin direkten dışarı giden şutu bile kimseyi uyandırmamış, kıllar bile kıpırdamamıştı. Halbuki olmadık pozisyonlarda ellerini yana açıp hakeme dert anlatma moduna giren kardeşlerimiz gereksiz ve tehlikeli hareketler yapmaya devam ediyor, gol öncesi ofsaytı bozmakla yetinmeyip bir de üstüne üstlük adeta asist yapıyordu.. Klasik bir vurdumduymazlık örneği yaşanıyordu 90 dakika boyunca sahada.. Dün geceki maç futbolun ciddi bir iş olduğunu bir kez daha belgeledi.. Oynamadan hiçbir maçı kazanamazdınız. Golsüz beraberlik bana yeter anlayışıyla sahada dolaştığınızda da golü de yerdiniz. Belki turu da riske ederdiniz. Sanırız bu maçın en önemli getirisi bu yenilgiden bir ders çıkarabilmek olur.