Trilyonluk yatlar yapan tersanelerde bir insanlık dramı yaşanıyor. Resmi rakamlara göre 83 kişi öldü. Ancak çalışanlar bu sayının 'yüzlerce' olduğunu iddia ediyor.
Tuzla tersaneleri... İlk çığlığın 1985'te yükseldiği o malum "işyeri"... Bugün çoğu özel sektöre ait tersanelerin ciroları milyar dolarlarla ifade ediliyor. Kimler sipariş vermiyor ki bu tersanelere... Ancak tersanelerin bizim için asıl önemli yanı yaşanan ölümler... İşyerlerinde karın tokluğuna çalışanlar hayatlarını kaybediyor. Resmi kayıtlara göre 83 kişi öldü. Ancak asıl mağdurlar yani işçiler, bu sayının 100'lerle ifade edilebileceğini söylüyor.
***
Ölüm tersaneleri
Takvim, Tuzla dosyasını aralıyor. Tuzla tersanelerinde 12 yıl üst düzey yönetici olarak çalışan bir kadın bize ulaşıp konuşmak istediğini söylediğinde hemen randevu yerine gittik. Anlattıkları dehşet vericiydi....
İlk çığlık, 1985'in yazında yükseldi Tuzlatersanelerinden... Ambarda çalışan bir işçitanker patlaması sonucu hayatını kaybetmiş-ti. Tersanede herkes o çığlığın havaya karışa-cağını düşünüyordu ancak yanılmıştı. Çığlık-lar siren seslerine, siren sesleri de bir dahatarihe karışmamak üzere geri dönecekti Tuz-la tersanelerine... Artık bu tarihten sonra Tuz-la tersanelerinin adı, ölümle yan yana anıla-caktı. Aynı Zonguldak'taki madencilerin hergün grizu korkusuyla madene girdikleri gibigidiyordu artık tersane işçileri işyerlerine...
Tersanede çalıştığınız dönemi anlatır mısınız? 1996-2007 yılları arasında tersanede bir firmada genel müdür asistanlığı yaptım. Benim çalıştığım zaman da ölümler ve sakatlıklar sıklıkla yaşanıyordu. Tersane bölgesinde toplam 44 tersane var. Her bir tersanede de ortalama 3-4 taşeron firma. Genellemek istemem ama 3-5'i hariç geri kalan hiçbir tersanede iş sağlığı ve güvenliği açısından en ufak bir önlem yoktu. Öyle basında yazıldığı gibi 45 ölümle falan sınırlı da değil bu rakam. En azından benim çalıştığım dönemde yüzlerce kişi öldü ve yüzlerce işçi de sakat kaldı. Üstelik bu sakatlıkların çoğu insanlarda bir daha çalışamayacak kadar hasar bıraktı ve hiçbir sosyal güvencesi olmayan işçiler kapı önlerine bırakıldı.
'Tazminatlar ödenmiyordu' Gelecekleri çalındı, üç kuruş maaşları ve evlerine götürdükleri bir dilim ekmekten oldular. İnsan hayatına parayla değer biçmek mümkün değil. Onlar da öyle yapıyordu, tazminatlarını ödemiyordu. Ne ölümde ne de sakatlıklarda bu insanlara para verilmiyordu. Maaşlarını bile alamıyorlardı ki tazminatları ödensin. 12 yıllık çalışma hayatımda bir gün bile işçilerin çalıştığı yerlerin denetlendiğini görmedim. Denetçiler geliyordu, ama ofislerde oturup çay, kahve içiyor, kuru pasta yiyor, sırtları sıvazlanıyor ve gönderiliyorlardı. Basına yansımayan o kadar çok ölüm var ki. Hangi birini anlatayım. Ambarda açık kalan bir oksijen tüpü, yemekten dönen genç bir işçinin hayatına mal oldu örneğin... Oksijen tüpünü açık unutmuşlar, işçi ambara giriyor ve tüp alev alıp patlıyor. O işçi o gün hayatını kaybetti, üstelik karısı hamileydi. O gün sözde yas tutuldu, ertesi gün işe devam edildi.
'Git hastanede öl!' Başka bir işçi ise ambarı temizlemek için içeri giriyor, bir daha çıkmıyor, kimse fark etmiyor. O gece eve gitmeyince ailesi gelip tersaneden soruyor. Ambara bir giriyorlar, adam gaz sızıntısından ölmüş. Vincin üzerinden ambarın tepesine düşmüş bir işçinin başına patronu gidiyor, "Kalk" diye bağırıyor. Adamın rengi yok, iç kanaması mı var, ciğerleri mi patlamış kimsenin umurunda değil. Patron hâlâ bağırıyor: "Kalk. Burada ölme de hastanede ne yaparsan yap." Bunların hiçbiri basına yansımadı. Ayrıca tersanede bazı hayati araçların yaz ve kış denetlenmesi gerekiyor. Örneğin borular, mevsimlere göre tepki veriyor. Genleşiyor ve dolayısıyla yıpranıyor. İşçinin elinde uyduruk bir eldiven var, borudan bir madde sızıntı yapıyor. Eldiveni çıkartana kadar zaten adamın eli yanıyor, ondan sonra bir daha elini kullanamıyor. İşsiz kalıyor, hiçbir sosyal güvencesi olmadığı için de hak iddia edemiyor. Üstelik işçiler sadece güvenlik veya sağlıksız koşullar nedeniyle ölmüyorlardı. İntihar edenlerin sayısı da iş kazası nedeniyle ölenlerden aşağı kalır değildi. İşçi aylarca çalışıyor, maaşını alamıyor, evine bir dilim ekmek götüremiyor ve hep "Bugün belki alırım" umuduyla işe geliyor. Yine alamayınca bunalıma giriyor ve işyerinde ne yazık ki intihar ediyor. İşverenin ayağında 400-500 YTL'lik ayakkabı var. İşçinin ayağındaki ayakkabıyı görseniz içiniz acır. 3-5 kuruş alıp evine ekmek götüremiyor, ayağına yeni ayakkabıyı nasıl alsın.
'Önemli bir şey yok' Sizin bile haberdar olmadığınız ölümler oluyor muydu tersanelerde? Olmaz mı. Tersaneye bir ambulans geliyordu, soruyorduk, "Önemli bir şey yok" diye cevap veriyorlardı. Ertesi gün bir işçinin daha öldüğünü öğreniyorduk. Çalışma koşullarından memnun olmayan bir işçi, diğer işçiyle sohbet ediyor. O işçi de gidip arkadaşını patronuna şikayet ediyor. Birkaç gün sonra şikayet edilen işçi vinçten düşüyor ya da patronların korumaları tarafından öldüresiye dövülüyor. Sonra "Vadesi buraya kadarmış Allah taksiratını affetsin" diyerek bu korkunç olay geçiştiriliyor. Tersanede en çok göz nedeniyle işçiler hastaneye giderdi. Çünkü ucuz kaynak gözlükleriyle iş yaparlardı, bu yüzden sürekli gözleriyle ilgili problemler oluşurdu. Örneğin kaynak yaparken gözüne çapak kaçıp kör olan birçok insan gördüm. Yaşı küçük çocuklar vinç kullanıyor ve o vincin altında da işçiler oluyor. Ölümler nasıl olmasın! Ayda bir kez röntgen için geliyorlardı, hepsi de nedense temiz çıkıyordu.