Sen döndüğünde Serhat!
Haberleri izleyemiyor ve gazetelerin ön sayfalarındaki fotoğraflara bakamıyorum artık. Öyle içim kaldırmıyor diye değil. İnsanlar ölüyor sınırda, sınırötesinde. Gencecik çocukları ve anneleri düşünüyorum. Kendime bile yanıtlamaktan çekindiğim sorular düşüyor önüme... Bir anne oğlu askerde duçar kalmasın diye gece temizliklerine giden bir anneoğlunun ölüm haberini getiren asker arkadaşlarından birinin kepini kaldırıp sormuş; "Oğlum sen mi geldin!" Oğul fırtınalı bir ölüm kuşunun kanadındadır oysa... Ve gencecik bir gazeteci arkadaşım cephede şimdi; Serhat... Neredesin? Sesin gelmiyor kardeşim? Gönderlerini biriktirdim. Onları okuyorum. O sessiz ve kifayetsiz gecelerde gazetecilik yapmaya çalışırken her şeyin boşunalığına vurgu yapan kırık dökük kelimelerin geliyor aklıma; haksızlığı kaldıramayışın, dal gibi boynun, dokunsam kırılıverecekmiş gibi duran suretin! Şimdi bir mermi gibi sürüldün sınıra. Gece karanlığını sardığında esmer tenin isyan ediyordur kardeşim. Anneni ve babanı arayabildin mi? Mektup yazdın mı onlara? Mektup yazmak yasak mı? Durum bildiğimiz gibi değil mi? Bizim bilmediğimiz durumlar nelermiş Serhat? Gelince bunların hepsini anlatırsın oldu mu? Şimdi iki dağda operasyon yapılıyormuş sınır ötesinde. Hiç silah elde aklıma oturtamıyorum seni. Fotoğraf makineni omzundan sarkıtışın geliyor aklıma... Sen şimdi bunları yanıtlayacak değilsin. Belki siperdesin, belki ayakta, belki oturmuş düşünüyorsundur. Seni hep düşünürken görürdüm. Uzak ve dumanlı bir hava gibiydin çoğun. "Dert çok, konuşulacak şey yok! Boşver be abi!" derdin. Şimdi konuşuyor musun? Büsbütün susmuşsundur sen. Söylenecek söz nedir ki böyle durumlarda? Söz bağlamından başka her şeyi anlatır bazen. Her şeyi... Söz bir geceyi yırtar bazen. Bazen mermi olur, vınlar kafanın üstünde. Geceleri ateş böcekleri gibi o mermiler havada ölüm yolu çizerken, ne düşünüyorsun esmer hemşerim? Deniz kıyısında oturdum dün gece. Adını unutmayayım diye aklıma kazıdım. Soyadını yazmadım. Sen benim arkadaşımsın. Arkadaşlarımın soyadları yazıldığında onların öldüğünü anlardım. Birbirimiz için geçmişi anlatacak -soy sop tanımlayacak- isimler değil, mahalleyi anlatan önadlardık; Arap'tık, Kel'dik, Red Kit'tik, Tom Braks'tık, Pele'ydik, Gıcır'dık, Marul'duk... Serhat güzel kardeşim; dilerim soyadını yazmadan alırım haberini. Yoksa biter yıldızlı gökyüzünün anlatacağı öyküler. Sen döndüğünde Serhat sen döndüğünde belki yeryüzünün bahtı bir gece değişmiş olur... Adının anlamına yakışan duruşunla selamlıyorum seni...