Siyaset patrondur
Bizim matbuattaki neo-liberal arkadaşların neo-muhafazakar politikacılara verdikleri ideolojik desteğin temeli şu argümana dayandırılıyor: Seçilmişler, demokrasinin patronudur. Günah ve sevabı birlikte sandıkta öderler. Sandığa saygı demokrasinin temel şartıdır. Eyvallah!
***
Önceki gün Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ı kahvaltılı basın toplantısında (ekrandan) dinliyoruz. Ağzından bal akıyor. Esas olarak "Bizim adımız tomas bize kriz komaz" demeye getiriyor. Yüreklere su serpiyor.
***
Sonra kazaen mikrofonlar açık kalıyor. Müsteşarı Hasan Basri Aktan bakanın kulağına fısıldıyor: Yeni YÖK başkanının havası değişmiş. Gayet güzel şeyler söylüyor. Bakan cevap veriyor: İsterse söylemesin!
***
YÖK Başkanlığı'na getirilmiş, profesör unvanlı, akademik kariyerli bir bilimadamının "İsterse söylemesin" pozisyonunu kabul etmiş olmasının ayıbını bir kenara bırakalım. İyi de, bu hükümet değil miydi, YÖK eski Başkanı Prof. Erdoğan Teziç konuştukça, "Hocalar işine baksın", diye bağırıp çağıran, fırça atan. Ne oldu şimdi? Ayağının tozuyla gelir gelmez, demokrasiden dem vurup, üniversitelerde türbanın serbest bırakılmasını savunan YÖK başkanı cuk mu oturtulmuş oldu? Her siyasi otorite, kendi emr-ü amadesinde bir politik ekolojik sistem ister, bunu pekala anlayabilirim. Fakat özgürlükçü gazetecilerin aynı ekolojik sistemin parçası olmasını anlayamam. Siyasetçiler patronsa, bilimadamları emir kulu olacak, değil mi neo-liberal dostlar? Bu mudur demokrasi size göre? Evet diyorsanız, bunun adı sadece hükümet demokrasisidir!