Önce kendi insanımız
Dün yayınlanan "Evdelazımolancamiyeverilmez" başlıklı yazımız için arayan okurlar da dertliydi. Türkiye'de hemen her sokakta bulunan fakir-fukaraya el atmayıp sınırlarımızdan binlerce kilometre ötelerde kurban sevinci paylaşanlara sitem ediyorlar. Onlardaki iyi niyet, Allah rızasını kazanma arzusunu ve (belki biraz da) ülkemizin propagandasını yapma isteğini anlayışla karşılamakla birlikte, vakitsiz bir işgüzarlık görüyorlar. Doğruya doğru; kurban kampanyasını içimizde organize edip asıl kendi yoksul-çaresizlerimize el atmak, böylece toplumsal dayanışma ve yardımlaşmayı da artırmak varken ötelerin ötesine koşmalar biraz tuhaf oluyor. Bakın Kızılay ve MehmetçikVakfı'nın yanı sıra, bu yıl Kimse Yok mu Derneği'nin de sarıp sarmaladığı ülkemizdeki ihtiyaç sahipleri ne kadar mutlu! Maddi paylaşma kadar, halhatırları sorulmakla, aranmakla, sevgi ilgiye mazhar olmakla uçuyorlar adeta! Sahiplenildikleri ve kucaklandıkları için heyecanla gözyaşı döküyorlar. Milletolarakdaarzuettiğimizvebeklediğimizbudeğilmi?Bölücülükveetnikayrımcılığınbizibirbirimizdenuzaklaştırıpkamplaştırdığıbirzamandabayramlarınilahhikmetleriylekucaklaşıpkardeşlikleripekiştirmekhepimizingöreviolmalı... Haaa... Dünyadaki yoksullara, açlara, çaresizlere ve özellikle Müslümanlar'a el uzatıp sahiplenmek de çok önemli tabii ki... Asla karşısında değiliz. Ama, idrak ettiğimiz Kurban Bayramı gibi özel zamanları, önce kendi ihtiyacımız olan özel hassasiyetlerimizle kutlamalıyız. Sonra insan olarak ve Müslüman-Türk kimliğimizle bütün dünyayı kucaklamaya çalışalım. Uzanabildiğimiz her yere uzanalım. En uzakları yakın ederek sevgi ve muhabbet pınarı oluşturalım.