Meme kanseri ile tanıştığımda 35 yaşındaydım. Kendi kendimize yapmamız gereken aylık muayeneleri yapmıyordum ve bir gün giyinirken elime minicik bir kitle geldi. Fibrokistik bir yapım olduğundan, daha önceleri de çeşitli zamanlarda bu konu ile ilgili bir cerraha gitmiştim. Bu kez de gittim. Ancak doktor nedense mamografiye gerek görmedi ve ben de çok evhamlı olduğumu düşünerek, kitle büyüdüğü halde bir başka doktora başvurmam gerektiğini aylar sonra akıl edebildim. Mamografi ve iğne biyopsisiyle tanı kesinleşmişti ve benim durumum için memenin tümünün alınmasına gerek görülmedi. Ancak ameliyattan sonra kemoterapi ve radyoterapi görmem gerekti. Kendimi kurban gibi görüp "Neden ben?" diye asla düşünmedim, çünkü bu hastalığa her 10 kadından 1'inin yakalanacağını zaten biliyordum. Kanserin illa ölüm demek olmadığını bildiğim halde, oğlum o zamanlar küçük olduğu için endişelendim ve hayatımın asla eskisi gibi olamayacağını düşündüm. Eşim, oğlum ve bazı arkadaşlarım, bunun bir gün geçecek olan bir hastalık olduğunu pozitif tavır ve beklentileriyle bana hissettirdiler. Yaşama bakış açım ve beslenme şeklimde değişiklikler olmakla birlikte, eski yaşantıma dönebildim. Bu yıl 7. yılımdayım. Meme kanseri ile ilgili olarak, hemcinslerimi uyarmak ve bilinçlendirmek için Türkiye Meme Vakfı'nda gönüllü olarak çalışıyorum. Sizlere söyleyebileceğim tek şey, meme kanseri diğer kanser türleri arasında iyileşme oranı çok yüksek olan bir tür. İyileşme oranı, ne kadar erken teşhis edilirse o kadar yüksek oluyor. Bu nedenle aylık muayenelerinizi, yaşınız için önerilen rutin kontrolleri ve mamografileri aksatmayın. Sağlıklı günler dileğiyle. S.Ö. (Yaş 42)