Dünyada 'karaciğer naklinin babası' kabul edilen Prof. Dr. Münci Kalayoğlu, organ bağışlamanın ve can kurtarmanın büyük sevap olduğunu belirterek, 'Bunu yaparsanız yeriniz cennet olacaktır' dedi.
45 yıllık meslek hayatında 45 binden fazla ameliyat yapan, karaciğer nakline getirdiği yeniliklerle tıp dünyasında çığır açan Prof. Dr. Münci Kalayoğlu, "Hayatımın son 26 senesini, yani 1981 yılından itibaren hem çocuklarda hem de büyüklerde organ nakline, organ bağışına adadım. Bu konuda çok çalışmalar yaptım, yapmaya da devam ediyorum" dedi. 1 Ekim 2006'da Amerika'dan Türkiye'ye gelen, genel cerrahi ve organ nakli konusunda dünyaca ünlü bir hekim olan Prof. Dr. Kalayoğlu, bugün ülkemizde organ bağışının artması için pekçok çalışma yapıyor; aynı zamanda Türkiye'de ilk kez kan uyumsuz karaciğer naklini gerçekleştiren isim. Memorial Hastanesi Genel Cerrahi, Çocuk Cerrahisi ve Organ Nakli Bölüm Başkanı olan Prof. Dr. Münci Kalayoğlu ile organ bağışı konusunda ülkemizde ve dünyada gelinen noktayı konuştuk, akıllardaki soru işaretlerine yanıt aramaya çalıştık...
DOKTOR YETİŞMİYOR "Çok uzun yıllar Amerika'da çalıştım. Yaklaşık 45 bine yakın ameliyat yaptım. 2 bin kadar karaciğer, 3-4 bin böbrek, pankreas ve bağırsak nakilleri gerçekleştirildi. Ülkeme döndüğüm için çok mutluyum. 'Türkiye'de organ naklini nasıl yetiştirebiliriz? Nasıl vatandaşlarımıza faydalı olabiliriz?' düşüncesiyle buradayım. Sadece şu anda çalıştığım hastanede değil, Türkiye'nin her yerinde gidip koşturuyorum. Geldikten sonra 1 sene içerisinde 100'ü aşkın yerde konferanslar verdim. İstiyorum ki, herkes organ bağışı konusunda çalışsın. Çünkü bu işin çaresi bu. Yurtdışında da bunu gördüm. Türkiye'de en büyük sıkıntımız yeterince organ bağışının olmaması. Buna bağlı olarak organ nakli yapılmıyor. Bağış olmazsa organ nakli olmaz. Neticede bilimadamı yetiştiremiyoruz. Çünkü ameliyat yapmazsanız doktor yetiştiremezsiniz. Türkiye'nin 50 tane tıp fakültesi var. Yerleşmiş organ nakli merkezi olan ise 10 tane. 40 tane tıp fakültesinde organ nakliyle ilgili ders anlatılıyor mu, anlatılmıyor mu bilmiyorum. Çünkü merkezleri yok. Ve 'Türkiye'de karaciğer nakli olan 23 merkez var' deniliyor. Bunlardan 10 tanenin üstünde senede ameliyat yapan 8 ya da 10 tane merkez var o kadar. Bazısı 3 ya da 5 tane yapıyor, bazısı hiç yapmıyor. Yapan kişiler var ama yeterince yapmazsanız, hem başarı oranınız azalıyor, hem insanlar ölüyor, hem de adam yetiştiremiyorsunuz. Benim üzüntüm ondan.
ÇOK ÇALIŞMALIYIZ Benim vaktim nasılsa geldi geçiyor, ama benim torunlarım, benim insanlarım ne olacak? Biz adam yetiştirmezsek, ileride birileri hastalandığında onlara kim bakacak? Anlatabiliyor muyum? Ben onun peşindeyim. Bizim nesil yeterince çalışıp onlara imkanlar hazırlamalı. Doktor yetiştirmemiz lazım, geleceğe organ nakli gerçekleştirebilecek cerrahlar yetiştirmemiz gerek. Sıkıntılarımız var mı, var. En büyük sıkıntımız ne yazık ki organ bağışının yeterince olmaması. Ancak son 1 yılda organ bağışı neredeyse 3 kat arttı. Türkiye genelinde 105, Ekim başı itibarıyla da 226 kişi bağışta bulundu.
KOLAY AMELİYATLAR Organ naklinin hayat kurtaran, hayatın kalitesini gece ile gündüz arasındaki fark gibi değiştirdiğini, insanların tamamen sağlığına kavuşturduğunu memleketimizdeki vatandaşlarımıza, doktorlarımıza gösterdik. Bugün organ naklinin başarı oranı karaciğer, böbrek, pankreas, kalp ve akciğerde yüzde 90'ın üzerindedir. Son 20-30 senelik çalışmalar sonucu, takılan organların vücut tarafından reddini önleyen ilaçların geliştirilmesiyle, hayatın kalitesi değişmiştir. İnsanlar, normal hayatlarını yaşayabilmektedir. Küçük yaşta organ nakli olan insanlar büyüdüklerinde anne-baba olabilmekte, beyin cerrahları ameliyatlarına devam edebilmekte, hatta bazı devlet başkanları organ naklinden sonra normal görevlerini sürdürmektedir. Organ nakli bugün bir apandist, fıtık kadar kolay ameliyatlar sınıfına girmiştir. Tek sorun organ bağışının yeterli olmamasıdır. Ama bu büyük başarı meydanda iken, organ nakli yapmamak, insanları ölüme terk etmek 'akılcıl değil' diye düşünüyorum.
'DİNİMİZ EMREDİYOR' Ben, öldükten sonra organların bağışlanması gerektiğini söylüyorum. Çünkü cennetin sizin organlarınıza ihtiyacı yok. Ama buradaki insanların organlara ihtiyacı var. Allahü Teala sizi tekrar yaratacaksa, karaciğer, böbrek, dalağınız vardı yoktu diye düşünmüyor. Madem ki sizi yoktan yarattı, siz cennete karaciğersiz de gidersiniz, böbreksiz de... Tabii cennete gidecekseniz! Ama organlarınız bağışlanırsa muhakkak cennete gidersiniz. Bu, dünyanın en büyük sevabıdır. Çünkü Kur'an diyor ki, 'Her kim bir hayat kurtarmıştır, bütün evrendekilerin hayatını kurtarmış kadar sevap kazanmıştır.' Yani bizim dinimiz de organ bağışını emrediyor. Bunu da unutmayalım. Bunlar konuşulduğu sürece, Diyanet İşleri Başkanımız televizyonda Kuran'ı tevsir edip bize anlattığı sürece, hocalarımız, doktorlarımız organ bağışının ne kadar iyi olduğunu anlattığı, öğretmenlerimiz okulda bunları öğrettiği, görselyazılı basın güzel havadisler yaptığı, devletimiz bu konuya daha fazla ilgi gösterebildiği, politikacılarımız, sanatkarlarımız, sporcularımız, halkımız bu konuya eğildiği sürece ülkemizin her yerinde Batı ülkelerindeki rakamlara yakın faaliyette bulunmamamız için hiçbir sebep yok. Bana kalırsa organ naklinde Türkiye'yi güzel günler bekliyor.
'İNANÇLIYIM' İnançsız bilim olmaz. İnançsız doktorluk da olmaz. Bazen öyle zor operasyonlar oluyor ki, duaya ihtiyaç duyuyorsunuz. Ben Amerika'dayken ziyaret edeceğim Eyüp Sultan yoktu. Anneme telefon eder, 'Anneciğim bana dua et' derdim. O da, 'Sen hiç merak etme ben 3 yasin okurum' derdi ve bize dua okurdu. Arkadaşlarıma da dua ederdi.
DR. BURAK UÇUYOR! Burak Koçak isimli gencecik bir hekim arkadaşımız var aramızda. Dr. Burak Koçak, henüz 35 yaşında, bekar. İlk kan uyumsuz böbrek naklini yaparak tıp literatürüne girdi. Bugüne kadar 300'den fazla kişinin ikinci hayatlarına dönmesini sağladı. Şu anda hastanemizde 6-7 ay içinde 52 böbrek nakli yaptı. Şimdi tutturdu '2008'de 200 tane yapacağım' diye. Tutamıyoruz bir türlü. Uçuyor. Ben çok şanslıyım ki, Türk doktorlarıyla beraberim. Her sabah 'Gün ağarsın da hastaneye gideyim' diye erken uyanıyorum. 67 yaşındayım ve sağlığım elverirse ölünceye kadar çalışmak istiyorum