Türk Ceza Kanunu
Ankara-Brüksel hattında bugünlerde en çok gündeme gelen konu, Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesi... Bu madde ile ilgili tartışmalar ve görüşmeler, Kasım ayı boyunca da süreceğe benziyor. Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesi nedir? - Türklüğü, Cumhuriyet'i veya TBMM'yi alenen aşağılayan kişi (6 aydan 3 yıla kadar), - TC hükümetini, devletini, yargı organlarını, askeri ve emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi (6 aydan 2 yıla kadar), - Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi halinde, ceza 3'te 1 oranında artırılır. Avrupa Birliği, bu maddenin kalkmasını istiyor. AB, Türkiye ile ilgili olarak Haziran ayında hazırladığı raporunda, Kasım ayına kadar yapılması gerekenleri sıralamıştı. Bu raporda, yargı ve temel haklar müzakere başlığı için 6 açılış kriteri önerildi. Yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı ve etkinliğinin güçlendirilmesini hedefleyen bir yargı reformu stratejisinin hazırlanması istendi. Anayasa tartışmaları gelecek yılın Ocak ayına kadar devam edeceği için, Avrupa Birliği'nin Kasım ayına kadar şart koştuğu, 301. maddenin kaldırılması veya değiştirilmesi konusunun gündeme gelmesi zor görünüyor. MHP, açıkça 301. maddenin değiştirilmesine karşı çıkıyor. CHP'nin de karşı çıkışı olacak ve değişiklik metni üzerinde tartışmaların yoğunlaştığı görülecek.
Başbakan'ınçıkışı Başbakan Tayyip Erdoğan, yeni Anayasa ile ilgili tartışma odağının "türban" olacağını belirledi ve çıkışlarına başladı. Yeni Anayasa taslağı, Sapanca toplantısının hemen ardından AKP Merkez Yürütme Kurulu'nda da masaya yatırıldı. Burada, Başbakan Erdoğan'a bırakılan "üniversitede türbana yeşil ışık" kararı tartışıldı. "Devrim kanunlarına aykırı olmamak üzere üniversitede kılıkkıyafet serbettir" kararı üzerine, Başbakan ilk önemli çıkışını İngiliz Financial Times gazetesine yaptı. Başbakan, Anayasa taslağı ile ilgili ilk basın toplantısı yapma kararını da AKP MYK'da aldı. Dün de basının karşısına çıktı. Salı günü KKTC'ye giden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de sık sık gazetecilerin türbanla ilgili sorularına maruz kaldı. Abdullah Gül'ün şu sözleri önemli: "Modernleşmenin sonucu..." Gül; başörtüsüne bireysel özgürlükler a çısından yaklaşılması gerektiğini vurguluyor ve bugün başörtüsüyle üniversiteye gitmek isteyenlerin aslında modernleşmenin bir sonucu olduğunu düşünüyor. Bu konudaki görüşünü ise şöyle açıklıyor: "Şimdi bu konuya özgürlükler açısından ve modernleşme olgusuyla bakmak gerekir. Eskiden kızlarımız evde oturuyor, toplumsal hayata girmiyorlardı. Modernleşme zaten herkesin toplumsal yaşama katılmasıdır. Şimdi yüksekokula gitmeyi istemelerini böyle karşılamak ve anlamak gerekir. Okula gitmesi, evde oturmasından, toplumsal hayatın dışında kalmasından iyidir. Ama diyor ki: 'Ben dindar bir insanım, okula giderken de başımı örtmek istiyorum.' Bunu bireysel tercih ve özgürlükler açısından görmeliyiz ve modernitenin bir sonucu olarak algılamalıyız. Tabii şurası önemli: Bireysel olması lazım." Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye'nin İran veya Malezya'ya döneceğine yönelik kaygılara ise katılmıyor. Cumhurbaşkanı, böyle bir dönüşümün mümkün olmadığını şöyle açıklıyor: "Bunu söyleyenler yeterli bilgiye sahip olmayanlardır. Türkiye, İran da olmaz, Malezya da... İran zaten tümüyle farklı bir yapıdır. Bunu bilmek gerekir. Bu nedenlerle Türkiye, İran olmaz. Malezya da olmaz, çünkü orada da çok farklı bir sosyolojik ve kültürel yapı vardır. Malezya'daki sorunun esası dini değil millidir, etniktir. Kıyafetler de milli kıyafetlerdir. Bu ayrı bir kültür. Türkiye'nin sosyolojik ve kültürel yapısıyla hiç benzemez. Onun için ben bu kaygılara ve tahminlere katılmıyorum."