Sana, bana, bize dair
Gemi batığı gibiyim. Alemde ne kadar "kirlilik malzemesi" varsa alıp kullanmışım. İğdişsiz, örselenip, un ufak olmamış tek tane saf duygum kalmamış. Tuhaf alakaların, ruhsuz ortamların, kötülükler diyarının başı kepli bir zebani-yabanisiyim, buna da eyvallah... Ne çare ki; kaynağı meçhul yerlerimden sızılar sızmakta... Mağrurluğum ele güne karınca kanadı kadar yüz vermezken, ben sana nasıl böyle yangın, düşkün, hasret oldum şaşıyorum be!..
IZGARAYA SÖYLESEM Ellerim gibisin... Nereye uzansam seninle dokunuyorum. Gözlerim gibisin baktığım her şeyi seninle gördüğüm. Kulaklarım, aklım, başım, başımda ağrım. Tenim gibisin, soyup atamadığım... Ben şimdi bunu evde ızgaraya söylesem. Duşa, musluğa, ekmek tahtasına söylesem, dillenir, alay ederler. Çıksam; bakkala, kapıcıya, komşuya çıtlatsam, öylece bakarlar yüzüme. Eşe dosta dert yansam, grip gibi bir şey sanır, ilaç, istirahat tavsiye ederler, "3-5 vakitte geçer" derler.
GERÇEK SEVEN Sevdama tanık yok yani, öyle mi? Ben sevip, ben bileceğim bir tek. Umuma açılmamış bir yürek zelzelesinin şiddeti kale alınmaz. Bir kez daha anladım ki, bu durumlara gelmiş ben gibi şapşallara aşk yakıştırılmaz. Sen yine de bir arzuhal kabul et bu satırları. Hani o duru, rüzgarsız, endişesiz gülümsemeni takınıp; "Vay canına. Bu adam beni gerçekten sevmiş ya!" de. Olur mu?..
|