El peşrevi kündeleme
Görüp geçtim o hızla ama hemen ayıktım. "Var bunda bir iş, hayırdır inşallah" çektim içimden. Şapkamı çıkarttım, kendimi az biraz tanınmaz yaptım, geri vitese taktım, yanaştım. İnmeye bile gerek kalmadan kafayı uzatınca da aklımdan geçenin tıpkısıyla karşılaştım. Ambulansın şoför mahallinde bir adam uzun oturmuş, koynuna genç esmer bir bayan sokulmuş. Etrafı görecek halleri yok. El peşrevleri, kündeleme, çırpma oyunları art arda gelmekte.
EKİP GELSE İYİ OLUR... Az uzağa park edip izliyorum olup biteni. Aracın üzerinde nal kadar harflerle hangi özel hastaneye ait olduğu, telefonları filan yazıyor. Lakin sürücü kardeşimiz yaydan çıkmış ok misali, bu ulu orta mevkiye çapa atmış, oracıkta 'iş' hallediyor. "Sahte ambulans da olabilir" diye geçiyor içimden. En iyisi ekip çağırmak. - Alo 155 mi? Ben şuyum, durum da böyleyken böyle. - Ayrılmayın Savaş Bey. Hemen geliyor ekip. Tamam ben ayrılmam da adam her niyeyse huylandı, direksiyona geçip marşa bastı. Eh ben de verdim peşine. - Alo 155, malum ambulans sahil yolunda Zeytinburnu kavşağına ilerliyor. - Tamam ekip intikal etmek üzere.
'DÖNDÜ BU' Tam ileride çevirme yapıyor trafikçiler. Korna çalıp işaretler yapıyorum durdursunlar diye, nafile. Ambulansı niye durdursunlar ki? Sonra içeri, Topkapı istikametine dönüyor. Kafayı taktım ya hem peşindeyim hem de durum belirtmekte. - Komiserim döndü bu. - Nereye döndü? - Abdi İpekçi Spor Salonu tarafına döndü. - Tamam ekip şimdi alır onu. Hepsinin haberi var.
'ENDİŞEYE MAHAL YOK' İlerliyoruz. Eminim ki adam "Çattık belaya" deyip ne yapacağını planlamakla meşgul. Ama az ilerisi Topkapı kavşağı, ille de alacak onu ekipler. Derken o ne? Sola, yan yoldan Zeytinburnu'na sapmaz mı? Haydi yine telefon, yine istikamet tazeleme. Endişeye mahal yokmuş, ekip burada da alırmış onu. Semtin ara sokaklarında kovalamaca oynuyoruz. Adam sahiden kısmetsiz, çünkü bekar evi günlerimde Osmaniye sakiniydim, bölgeyi daha o zamandan avuç içi ezber etmiştim. Olayın gerisini az öteye yazayım ki, mizanpaj rahatlasın.