Boynuzları köprü olur!
Daha 40'ı bile çıkmadan, 20'sinde boynuzu taktı adam. Daha önceki çıtır kocası Cem de takmıştı. Pembe nüfus kağıdına sahip bir hanımefendiyi, mavi nüfus kağıdına sahip bir beyefendi aldattı. Hem de "Türk Medeni Kanunu!"nun kendisine vermediği bir yetkiye dayanaraktan. Aslında adam kendisini kadına "Armağan!" etmişti. Sonra gerçek anlaşıldı. Armağan meğerse göz boyamış. Adamın boyu "Uzun!" değil; ama pek bir kısa çıktı. Adam öyle "kelli felli!"de değildi. Üstelik çulsuzdu da! Henüz 26 yaşındaydı. Kadın deseniz anam yaşında. Anamın yaşını sorsanız 60 yaşında. Haber, bir sabah bomba gibi düştü magazin dünyasına! 20 günlük taze gelin Bülent Ersoy; bu saatten sonra açacak ağzını, yumacak gözünü. Allah ne verdiyse çıtır kocası Armağan'a geçirecek! Hatta ona aldıklarını bağırta bağırta geri isteyecek. "Defol! Cicim aylarımızda bunu bana nasıl yaptın?" diyecek. Bu kadar laf Bülent Hanım'ı keser mi? "Diva!"yı kesmez. Saydırmaya devam edecek ve diyecek ki: "Gül gibi karın evde dururken, sen, bacak kadar kızla utanmadan iş mi tuttun?" Aldığı "Armağan!"'ı ailesine geri verecek. Armağan'ın annesine de bir daha "mantarlı karides" yemeği yiyemeyecek. Bülent Hanım; tezi yok İzmir'den ayrılacak, tekrar İstanbul'a yerleşecek. Ama gerçek ne yazık ki, değişmeyecek. Damat Armağan sabredemedi. Cicim aylarında körpe geline boynuz taktı. Hem de 20'inci günde. Yazık kadına! Daha eline sürdüğü kına avucunun içinde kıpkırmızı duruyorken. Demek ki, fakir oğlanla, zengin kadının ilişkisi buraya kadarmış. Ne yazık ki, atı alan her zaman Üsküdar'ı geçemiyor. Bakın, Bülent Hanım evlendiği zaman ne demişti? "Atı alan Üsküdar'ı geçmiştir. Kim ne söylerse söylesin ben mutluyum. Artık adamın tapusu da bende!" Bir zamanlar mavi nüfus kağıdına sahip Bülent Ersoy şunu bilmeliydi oysa ki: "Tapu; bugün var, yarın yok!"