Cumhurbaşkanı'nı halk seçerse
Medyada, liberaldemokrat görünümlü halkkuyrukçuluğu tam gaz gidiyor. Popülizm ile halkkuyrukçuluğu, siyasette ve medyada kirli dişleriyle sırıtıyor. Efendim, Cumhurbaşkanı'nı da halk seçsin ne var bunda? Meclis'i seçiyor, Başbakan'ı seçiyor da Cumhurbaşkanı'nı niçin seçmesin? Ne güzel sözler değil mi? Ne kadar da demokratik!
***
Ama değil, halk kuyrukçuluğunun demokrasi ile veya demokratlıkla alakası yoktur. Çünkü, Türkiye'de yürürlükteki anayasal sistem, parlamenter sistemi kuvvetlerayrılığınagöre düzenlemiştir. Seçmen, Meclis'e vekillerini gönderir. Vekillerin çoğunluğu, hükümeti kurar. Hükümet icra kurumudur. Yürütmekle mükellef ve sorumludur.
Yasamaveyargınınönemi Yürütme erkinin, yani hükümetin icraatları yargı tarafından denetlenir. Yargı, tepedeki 3 kuvvetten biridir. Meclis, birinci kuvvettir. Yasamayı yürütür. Yargı ikinci kuvvettir, hükümeti denetler. Hükümet de 3. kuvvettir. Ülkenin günlük, kısa ve uzun vadeli işlerini görür.
***
Hükümetler seçimle gelir, seçimle gider. Seçimlerin demokratikesprisi de buradan gelir. Büyük yanlışlıklar yapan, beğenilmeyen bir hükümet, seçimlerde cezasını görür, çeker gider. Ama yargı ve yasama organları bir yere gitmez. Bu iki anayasal organ, kalıcıdır kalıcı olmak zorundadır.
İktidarlarrejimizorlayabilir Sebebi de şudur: İç ve dış konjonktüre göre, uluslararası yapılanmalara göre, bazı hükümetler (o hükümeti oluşturan politik ve ideolojik yaklaşımlara göre) rejimin veya sistemin dışına taşmaya çaba gösterebilir. Anayasayıdeğiştirmeyi,diktatörlüğüveyarejimidevşirmeyideneyebilir. Hatta küresel kimi güçlerin uydusu gibi hareket etmeyi de göze alabilir. İşte bu durumda, yürütmeerkinin (hükümetin) dışındaki anayasal organlar hukuk devletinin ve demokrasinin sigortası ve garantisi olarak devreye girer. Bu organlar, yasama ve yargı organlarıdır. Yasama organı yani Meclis'te, iktidar partisinin yanında mutlaka güçlü bir muhalefetpartisiningereği de bunun için önemlidir.
***
İşte tam bu noktada, iktidarpartisiAKP'nin ana muhalefetpartisiCHP'ye gösterdiği anti-demokratik tutum, hafife alıcı yaklaşım ve küçümseyici davranış, aslında AKP'nin demokrasiyi ve Türkiye'deki rejimi nasıl anladığının da açık bir göstergesidir. AKP'nin, bu yanılgıya nasıl düştüğünü anlamak zor değilse de kabul etmek çok zor. AKP, seçimlerde en yüksek oyu almış olmasını, birinci parti olmasını abartıyor. Bunu kibir sebebi haline getiriyor. En fazla oyfetişizmine saplanıyor.
Bütünkurumlaraynıpartiden Demokratik bir rejimde, siyaseten rakip iki büyük partinin bulunması, rejimin sigortasıdır. Bu partiler, zaman zaman iktidar ve muhalefette olsalar da, birbirlerinin dengelerler. Muhalefetin olmadığı bir rejim, demokrasi rejimi olamaz. Çünkü iktidar partisi tek başına kalmıştır, muhalefet olmadığı için kendisini kadiri mutlak görmeye başlar ve rejimi zorlar. Bu karşı konulmaz gücün, medyayı ve basını da muazzam bir başkı altına alması çocuk oyuncağıdır. DemokratParti döneminde, 1950-60 arasında Türkiye bu acı tecrübeyi yaşamıştır. Hatta bugün bile, 2002'den 2007'ye doğru, Türk medyasının geçirdiği dönüşümü dikkatle izlerseniz, benzer bir fotoğrafın meydana geldiğini görebilirsiniz. Bugün medyada, BaşbakanErdoğan'amuhalefetetmek, ciddi bir psikolojik baskıyı beraberinde getirmektedir. Tam da böyle bir zamanda, cumhurbakanınıhalkınseçtiğini, daha da ileri giderek, Çankaya'nın da hükümete yakın bir ismin emrine girdiğini göz önüne getirirsek, çıkacak tabloyu tahmin etmek güç olmayacaktır. Anayasa'nın cumhurbaşkanına verdiği yetkilerin, iktidar partisi tarafından kullanıldığını hesaba katalım. Bütün kurumlar, yasal sigortalar ve anayasal güvenceler tamemen iktidarın emrine girecektir. Böylesi bir fotoğraf, anayasalsisteminruhunaaykırıdır.
Çankaya'nıntarafsızlığı Öte taraftan, Cumhurbaşkanı'nı halkın seçmesi halinde, Çankaya artık tarafsız olmaktan çıkacak ve partilerüstüniteliğini yitirecektir. Bu ister istemez Çankayı'yı politikleştirecektir. Halbuki mevcut Anayasa'ya göre, Cumhurbaşkanı hükümetlerle uyum içinde olmakla beraber, tarafsız ve bağımsız çalışmakla görevlidir. Cumhurbaşkanlığı'nın politikleşmesi ve taraf olması, ancak başkanlıksistemleri için kabul edilebilir. Fakat Türkiye'de başkanlık sistemi yok ki! Parlamenter sistem var. O halde... Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından seçilmesi, mevcut sistemle bağdaşmamaktadır. Bu yol izlenirse, Türkiye'de ikiBaşbakanvarmışgibi olacaktır. Son olarak, mevcut siyasi partiler sistemi ve seçim yasaları ile seçmenin önüne konulan sandıklardan netürhükümetlerçıktığınadabakacakolursanız, seçmen ile sandığın buluşmasından ne gibi sonuçlar doğabileceğini görmek hiç de zor değildir. Her zaman söylerim, Hitlerdeseçimlerleiktidaragelmişti.