Güçler kavgası ve memleket menfaati
Milliyet gazetesinden Yasemin Çongar'ın Hudson Enstitüsü'yle ilgili yazısı hâlâ konuşuluyor. Orada en çok dikkat çeken husus, ikiteröristinTürkiye'yeiadesinin,AKParti'yekatkısayılacağıiçinmahsurlubulunduğunun, toplantıdaki bir katılımcı tarafından ifade edilmesiydi. Çongar, "Biranalizci'PKKliderlerininyakalanıpTürkiye'yeiadesibuaşamadayanlışolur,ziraAKP'yeyarar'dedi" bilgisini veriyor. Türk olduğu anlaşılan bu analizci kim? Zeyno Baran olabilir mi? Üstelik gene, Yasemin Çongar'a göre, busözleri,toplantıdakibiryetkilionaylartarzdakonuşmuştu . Bu yetkilinin kimliğini de merak ediyoruz. Çünkü bir süredir Türkiye'de "Amerika,ikiteröristiiadeeder,AKParti'ninoylarıtavanyapar" şeklinde söylentiler dolaşıyor. Ve bu söylentileri dillendirenler "SakınhaAmerikaböylebirhatayadüşmesin" der gibiler. Bu yüzden, Çongar'ın haberinin gerçek olduğu kanaatindeyim. Çünkü maalesef ülkemizde güçler arasındaki kavga öyle derinleşti ki, memleket menfaati unutuluyor. 28 Şubat sürecinde de, o günkü komuta heyetinin PKK'yı ikinci derecede tehdit gibi gösterip, irticayı ön plana çıkardığına şahit olmamış mıydık? Zira, o zaman da hedef Refahyol'du. Çevik Bir'in, bugün yeminli bir AK Parti muhalifi olan Richard Perle ile samimi ilişkileri yok mu? Çevik Bir, JİNSA adlı Yahudi düşünce kuruluşundan ödül almadı mı? Askeri modernizasyonun İsrail'e yaptırılması konusunda 28 Şubat sürecinin komuta heyeti etkili değil miydi? Çok sayıda asker, o sıralarda Yahudi asıllı Alan Macovsky'nin denetimindeki Washington Enstitüsü adlı düşünce kuruluşunda, Refahyol'un ne büyük bir tehdit oluşturduğunu konuşmadılar mı? Hudson Enstitüsü'ndeki toplantıya katılan Henry Barkey'in, Yasemin Çongar'ın haberini açık bir biçimde teyit ettiğini bir kenara bıraksak bile, yaşadıklarımız, benzer senaryoların gene gerçekleşebileceğinin teminatıdır!!! Zaten anlatılanlar akla yakın da görünüyor.
***
26 Haziran Salı günkü Vatan gazetesinde bir başka senaryo vardı. İddiaya göre, Talabani'nin temsilcileri, PKK'nın Kuzey Irak'taki elebaşıları Cemil Bayık ve Murat Karayılan'ı toplantıya çağıracak, Türk Özel Kuvvetleri de, toplantıyı basıp iki PKK'lıyı yakalayacaktı. Barzani planı basına sızdırınca, operasyon iptâl edildi. Ben, çevremde, "Aynı Apo'nun iadesi gibi, ya Cemil Bayık ve Murat Karayılan Türkiye'ye iade edilirse ne olur?" diye soranlara çok rastladım. "AK Parti'nin oyu en az 5 puan artmaz mı?" endişesini dile getiriyorlardı. Ülkemizde sahnelenen oyunları iyi okumak lâzım. Önce laiklik mitingleriyle kutuplaşma artırıldı ve CHP'nin oyu yukarıya doğru pompalanmak istendi. Ama bu arada 27 Nisan muhtırası ve Anayasa Mahkemesi'nin 367'ye ilişkin siyasi kararı, ters etki yaptı. Belki de CHP, "kutuplaşmadan" kazandığını, "demokrasiden" kaybetti. Şimdi de, MHP'nin oyu biraz yukarıya doğru yükselsin isteniyor. Yükselsin ki, AK Parti ezici bir çoğunlukla Meclis'e giremesin. Halbuki, ülkenin bölünmez bütünlüğünden yana olanlar, yatıp kalkıp, güneydoğu ve doğuda varlığını sürdürmeyi başaran AK Parti'ye dua etsin. Ama diyorum ki, gözler kör, vicdanlar sağır olmuş. Ne MHP, ne CHP, Doğu ve Güneydoğu'da var. Ama AK Parti Diyarbakır'da 100 bin kişiyi miting alanına toplayabiliyor. Her türlü "etnik milliyetçiliğe" karşı olduğunu söyleyen Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını üst kimlik olarak kabul ediyor. Bölgede DTP ile mücadele edebilecek tek parti AK Parti. Bu arada, teröre lanet mitinglerinin, laiklik mitinglerine göre çok daha az ilgi çektiği görülüyor. Tek başına bu bile, bazı kesimlerin gerçek hedefinin, ülke bütünlüğünü muhafaza etmek değil, AK Parti'den kurtulmak olduğunu gösteriyor. Laiklik mitingleriyle birçok kişi amacına ulaştı. Organizatörlerden Necla Arat ve Nur Serter, CHP'ye katıldı. Meclis, Cumhurbaşkanı'nı seçemedi. Her şey düzgün giderken, AK Parti birdenbire beklenmedik bir krizle karşı karşıya kaldı. Ve birilerine göre "laiklik kurtuldu"! Ama unutmayalım ki Türkiye, seçim sonrasını da kapsayacak bir siyasi bunalımın eşiğine kadar geldi.