Keşke bunlar hiç olmasaydı
Vakit bulamamıştım, sinemada görme fırsatım olmamıştı. Keşke DVD'si çıkmasaydı, keşke yine izleme fırsatı bulamamış olsaydım, elim kırılaydı da raftan onca film arasında onu seçmemiş olsaydım. Nice zamandır rafta beklerken keşke hep olduğu gibi o da hele hele aralarında Shine ve Farinelli gibi en sevdiklerim bile gitmişkenbazı dostlarımın el uzunluğuna kurban gitmiş olsaydı, seyredemeden raftaki yerine bambaşka bir DVD konulmuş olsaydı. Ama bunların hiçbiri olmadı, ben geçen gece onu seçtim, takıverdim DVD oynatıcının içine. Tek başına seyretmek için iyi bir seçim yapıp yapmadığımı sorgularken artık başla komutunu vermiştim bile. 'BARDA'sonzamanlarınenvahşi,enürkütücü,enkanlı,enyaralayıcıfilmiçünkü... Çünkü bu film de tüm olanlar GERÇEK. DVD'nin kapağında şöyle bir ibare var: 'Bir gün siz de keşke bunlar hiç olmasaydı diyebilirsiniz'.
İNSANLIKADINAUTANDIM O 'Bir gün'ün ucu o kadar açık ki; ama ben zaten film bittiğinde koşarak gittiğim tuvalette, içine tüm midemi ve saframı bıraktığım klozetin başında bu cümleyi kafamdan yüzlerce kez geçirdim. Uzun süredir midem bozulmamıştı. Zatenbukezbozulankafam,değerlerim,insaniduygularımveinançlarımolmuştu. Bu kafa karışıklığına ne mide dayanırdı, ne de yürek... Utandım tüm bu olmuş olanlardan. İnsanlık adına, hemcinslerim adına oturup ağladım. Ağladım,amanafile... Birbirinden pırıl pırıl sekiz arkadaşın birlikte çıkacakları tatil öncesi, hepimizin yaptığı gibi hayatlarındaki bazı mutluluklara kadeh kaldırmak, yani kadeh falan bahane; birlikte olmak, mutluluklarına ortak bulmak için kendi aralarındaki küçük bir kutlama ile başlıyor her şey. Üstelik gittikleri mekan, yani malum BAR, yabancı bir yer değil, arkadaşlarının barı. Herkes gitmiş, ama bu sekiz arkadaş çok keyifliler. Onlara ısmarlanan son biralarını içerler. O sırada içeri beş kişilik bir başka arkadaş grubu girer. Ama bu grubun elemanlarını hayat yolunda bir araya getiren değerler, diğer grubun nedenlerine pek benzememektedir. Güleryüzlünedenlerdeğildirbirkereonlarınki,karanlıkveumutsuzlukbaşrolde. Onlar öfkelidirler, diğerlerinin sahip olup da onların itip, kakılıp, horlandıkları ve dışında bırakıldıkları o bambaşka hayatlar adına. Ve intikam duygusu ile tüm hayatın hesabını kestikleri yer, o bar olur. Herkes kadar oradaki gençler de suçludur nasıl olsa... Bu akıl almaz işkence ve şiddeti uygulayan, aynı zamanda bunu kendilerine sonuna kadar hak gören bu beş kişilik canavarları, kim bilir hangi yaşanmışlıklar, ağır tramvalar, dayaklar, darbeler sokağa itmiş, bilemiyoruz. Ama yönetmen Serdar Akar'ın vizöründen bakmayı becermiş her beyin, o son kareden çok anlamlar çıkarabilir. Ta en başa dönen o son karede, Nejat İşler'in yani öfkenin efendisi elebaşının, döner yerken o arkadaş grubunun içindeki iki aşığın konuşmasına kulak kesilmesini görüyoruz. (Nejat İşler, son senelerde Türk sinemasındaki en iyi karakter oyuncusu, hem de tüm yakışıklılığına rağmen)
İNTİKAMINESİRİOLMUŞ O karede sayfalar sayfalar çeviriyoruz ifadesinden. Her farklı beyin başka başka sayfalarda, satırlarda takılı kalacaktır. Ama uzun ve kötü bir hayat hikayesi ile, hep karanlığın hakim olduğu, güzele, iyiliğe ve aşka uzak kalmış, uzak tutulmuş bu yüzden de sahip olamamanın doğurduğu ve beslediği intikam duygusunun esiri, uşağı olmuş bir başka insan evladının bakışları ile göz göze geleceksiniz.
BİRARMAĞAN Neale Donald Walsh'ın 'Tanrı ile sohbet' serisinin son kitabında ölümle ilgili şu satırların altını çizmişim: 'Eğer ölümü bir trajedi olarak değil, armağan olarak görebilirsem, hayatımdaki tüm olayları, tüm 'küçük ölümleri' de bir armağan olarak görebilirim. Bana yapılmış, kötü şeyler olarak nitelendirdiğim her şeyi, benim başkalarına yaptığım tüm kötü şeyleri bu bakış acısıyla gördüğümde acı ortadan kalkar'. Sevdiğim bir yazar ama böylesi bir acı, bu şekilde düşününce nasıl ortadan kalkar, söylesin. Anlatsın biri bana! Hayatın tüm olumsuz koşullarına rağmen, bir başka hayata can vermeye karar vermiş bir anne adayı, vücudundaki yüzlerce, bilemiyorum belki binlerce jilet darbesini nasıl böyle düşünerek rahatlar, unutur, acılarından kaçar? Ya tecavüz ve dayak sırasında ölen bebişi... Düşünmek yetmiyor, yetmez hele hele böylesine bir acı karşısında.
ŞİDDETİNBÖYLESİ Ya da bir düşünün, hunharca tecavüz edilen bir kızın üstünden kalkan bir hayvanın ağzından çıkan 'Kızmış lan bu!' ile başa çıkmak, kim için daha zor? Orada yarı baygın, ağzı burnu kan içinde kalmış, tıpkı bir hayvan gibi bağlanıp yere atılmış dostları, erkek arkadaşı için mi, yoksa zorla kadın yapılan küçük kız çocuğu için mi? Şiddetinhertürlüsündeniğreniyorum. Hele hele çocuklara uygulanan şiddetin cezasının bu hayatta karşılığını bulamıyorum. Çocuk, kadın, aciz ya da değil, yetişkin fark etmez, hiçbir canlı şiddeti hak etmiyor. Sokakta kuyruğu kesilmiş kediler görüyorum, o kuyrukları kesen ellerin parmaklarının kesildiğini içimden geçiriyorum. Sonraduruyorum,onlarabenzemişolduğumiçinkendimdenutanıyorum. Şiddete şiddetle cevap vermeyi aklımın ucundan dahi geçirmek istemiyorum. Ruhumun böylesine kötü duygularla şiddet görmesini, erozyona uğramasını istemiyorum.
VİCDANAZABI Kafam karmakarışık, içimde bir savaş süregeliyor son iki gündür. Kafamı tıpkı devekuşları gibi kuma gömmek istiyorum. Başıma gelmediği için böylesine acılar, durup usanmadan şükürler ediyorum. Sevdiklerimin başına gelmemesi için ise neredeyse pazarlığa oturmak üzereyim Tanrım'la. Sonrasakinleşipköşemeçekildiğimdedahadakötübirkarabulutgelipüstümeçöküyor. Vicdan azabı, onun ismi. Bu acıları yaşamış insanları kapının dışına atmaya çalışıyor zihnim. Yokmuş farz etmeye çalışıyor adeta. 'Bana dokunmayan acı bin yıl yaşasın' diyor besbelli zihnim. Evet, DVD kutusunun üstündeki ibare şimdi anlam kazanıyor: "BİR GÜN SİZ DE 'Keşke bunlar hiç olmasaydı' diyebilirsiniz". Bu ihtimal hep var. O halde diğerlerinin tutumunun size karşı nasıl olmasını tercih ederdiniz?