Ordu millete bağlıdır
Başbakan Erdoğan, meseleyi anayasal olarak koydu: "Ordu bana bağlıdır." Hükümetlerle ve siyaset erbabı ile flört ederek gazetecilik yapan zevat, bu sözün üzerine balıklama atladı. Bu atlayıştan, kimlerin neyi amaçladığını çözmek, Einstein'in e = mc2 kuramını çözmekten daha zordur, orasını geçelim. Hiçbir toplumda, kişisel hesaplar hiç bitmez.
***
Türkiye'de kavram kargaşası ve kurumların tarifi çoğu zaman kişilerin amaç ve özel doğrularına göre eğilip bükülebiliyor. Bu hastalıktan sadece seçilmişler değil iktidara oynayan bürokratlar da yazıp çizenler de mustarip.
***
Türk Silahlı Kuvvetleri, hiçbir şahsa bağlı değildir, Başbakanlık'a bağlıdır. Bugün Tayyip Erdoğan Başbakan olduğuna göre, Ordu bana bağlı, demesinde hukuki bir sakatlık yoktur. Doğru kabul edilebilir ama hukuken... Yarın bir başkası Başbakan olduğunda da TSK yine Başbakanlık'a bağlı olacaktır, Tayyip Erdoğan'a değil. Bu şu demektir ki, hükümetler ve başbakanlar gelip geçecek fakat TSK varlığını sürdürecektir. Ne zamana kadar, dünyada düzen bu şekilde gittiği müddetçe sürecektir. Ulus devletler, farklı milletler, farklı çıkarlar ve çatışmalar, tehditler ve bu tehditlere karşı muhafaza edilen ordular var olduğu sürece...
***
Meseleye, genel olarak insanlık tarihi, özel olarak da TSK'nın kendi tarihi açısından bakıldığında ise... Yani konunun içeriği incelendiğinde... Türk ordusu, anayasal bağlamda her ne kadar Başbakanlık'a bağlı ise de esasta Türk milletine bağlıdır. Yedeksubay okulunda silah üzerine yaptığımız yemini yanlış hatırlamıyorsam... Bütün diğer muvazzaf subay ve astsubaylar ve erat, aynı şekilde, o yeminde, Başbakan'a bağlılıktan değil, Türk milletine bağlılıktan söz etmekteydi. Yani burada, modern anayasaların hükme bağladığı hukuki kabulü görmekteyken, yüzlerce yıldır sarsılmaz bir gelenek haline gelmiş, askeri yemini de unutmamak icap eder.
***
Yakın tarihe biraz göz atacak olursak; ordunun, Osmanlı'da da Hanedan'a tam olarak hiç bağlanmadığını, sık sık baş kaldırabildiğini ve fakat esasen temsil ve neşet ettiği millete bağlılıktan hiç vazgeçmediğini görürüz. Bu, özellikle Osmanlı'da, silahlı kuvvetlerin hiçbir zaman bir imtiyazlı sınıfa veya Karl Marx'ın sistematiğinde çözümlenen bir hakim sınıfa bağlanmamış olmasıyla izah bulur. Cumhuriyet Türkiye'sinde de böyle bir sınıf zaten oluşmamıştır. Halihazırda da, Türk ordusunu yöneten komuta kademesinin ve tekmil personelin, yurdun dört bir tarafından gelip, askeri okullara yazılan, kurulmuş disiplin ve gelenek içinde yetişen milletin evlatlarından oluştuğunu görmemek büyük hata olur.
***
Şurası muhakkak ki, içinde yaşadığımız küresel hesaplaşmalar konjoktüründe, Türkiye gibi ordusuyla milletinin çatışmadığı ülkelerde, sanki arada bir kopukluk varmış veya olabilirmiş gibi atmosferlerin yaratılmaya çalışılmasının, neye ve kimlere hizmet edeceği aşikardır. Kimi küresel hesapların, Türk ordusunun içindeki zihinsel ve davranışsal bütünlükte ve yukarıda andığım sağlam gelenekte bazı fay hatları yaratmaya çalışmalarını da normal karşılamak gerekir.
***
Şimdi size bir soru sormak isterim: Ordu kime bağlı olmalıdır? Modern anayasalar ve hukukun üstünlüğü çerçevesinde, elbette ülkeyi yöneten seçilmişlere bağlı olmalıdır. Bunun, çok uzun bir tarihsel geçmişten doğan bir ihtiyaç olduğu unutulmamalıdır. İnsanlığın geçmişinde, sayısız devlet ve medeniyet, ordular tarafından kurulmuş veya yakılmıştır. Atalarımız, kralların aynı zamanda ordu komutanı oldukları, kral deviren ordu komutanların yeni kral oldukları, kralların ittifakları ve kapışmaları ile dopdolu bir tarih (Mısır'dan, Asur'a; Hitit'ten, Pers'lere; Emeviler'den, Roma'ya; Bizanst'tan, Osmanlı'ya) yaşadıkları içindir ki, Magna Carta ile başlayan süreçte, demokrasiye doğru adım adım ilerlendi ve bugünlere gelindi. Demokrasi bunun için gerektir, olumlu süreçtir ve fakat henüz tamamlanmamıştır.
***
O halde temel düşüncemizi şu şekilde koyabiliriz: Milletimiz demokrasi istemektedir (Öyle kabul ediyoruz, çünkü doğrusu budur), ordu milletin emrinde ve ona bağlı olduğu için, demokrasiye bağlı kalacaktır, kalmalıdır. Demek ki millete bağlı kalındığı sürece endişeye yer yok. Başka her türlü formülasyon, işleri ve tabii demokrasiyi tehdit edecektir. Öte yandan, Amerika'da Neo-Con'lara (Daha doğrusu küresel tröstlere) bağlanan ordunun, Irak'ta Saddam'a, Libya'da Kaddafi'ye, Almanya'da Hitler'e, Rusya'da Stalin'e, Japonya'da faşist krala bağlanan orduların tarihte neler yaptıklarını hep gördük. 12 Eylül cuntasıyla raydan çıkan devasa gücün, neler yapabildiğini kendi tecrübemizle gördük.
***
Son söz: Ordu devletin bir kurumudur, deniliyor. Yüzeyde doğru bir söz. Peki, nasıl bir kurumudur? Mesela, TMSF gibi, Özelleştirme İdaresi gibi, TOKİ gibi bir yasayla kurulup, başka bir yasayla kaldırılabilecek bir kurum mudur? Hayır. Ordu, devlet cihazının bel kemiği bir kurumdur. Bu kurumu, öteki kurumlar mesabesinde aldığınız takdirde, pusulayı şaşırırsınız. Şu demokratik çağda artık tıpkı Meclis gibi vazgeçilmeyecek bir kurumdur.