Küresel çatışma
Sadece 3 gün içerisinde, bütün gazetelere yazılan çok çeşitli yazılar, ekranlara yansıyan görüş ve düşünceler sonunda, "yorummanyağına" çevrildik. O sebeple, okurlara yorum vermeyi düşünmüyorum. Sadece hislerimi, içimde uyanan duygu kırıntılarını aktaracağım. Bu sayede, belki benim gibi hisseden insanlarla ortak bir payda oluşturmak, daha başka noktalara takılmış insanlarda da yeniyaklaşımlar yaratmak mümkün olabilir. Mertçe itiraf etmek gerekirse, hiçbir ulusal ve uluslararası güçle örtülü ilişkileri bulunmayan bir faninin, her şeyi bilmesi zaten imkansızdır. Şu kadar ki, herşeyibilmeye ne iktidarın tepesinde oturan Başbakan, ne de TürkSilahlıKuvvetleri'nin zirvesinde yer tutan komutanlar muktedirdir.
Laiklik-dindarlık Sahneye dökülen çatışma her ne kadar bir geleneksel iç çatışma, devlet-iktidarsürtüşmesi gibi görünüyorsa da bununla sınırlı olmadığı apaçık... Manzara daha çok, Türkiye üzerinden yürütülmekte olan bir küreselçatışmanınyansımalarınıandırıyor. Bunu anlamak için BüyükOrtadoğuProjesi'nin (BOP) hangi aşamada bulunduğuna bakmak gerek... Bu projenin baş aktörlerinin ellerindeki mevzilerde ne kadar tutunabilmiş olduklarına, cephanelerinin durumuna, medya üzerindeki etkilerinin düzeyine bakmak gerekiyor. AB müzakere sürecinin imzalanmasından sonra, hükümetin nereye yöneldiğine, Kasım seçimlerinde veya muhtemel bir erken seçimle, kadrolaşmayıhangidüzeyegötürmeye çalıştığına bakmak gerekiyor. Amerika'nın Irak'taki konumunu, Türkiye-İsrail ilişkilerinin geldiği noktayı, emperyal emellerini hiçbir biçimde terk etmemiş İngiltere'nin Ortadoğu ve Türkiye'deki küresel hesaplarını mercek altına almak gerekiyor.
Paratrafiği Tandoğan ile Çağlayan meydanlarına sel gibi akan yurttaşların, çağdaş yaşam kazanımlarını kaybetmemekteki kararlılığı, muhteşem bir demokratik tepkidir tabii ki... Çok sayıda meslektaşımızın önemli bir kısmının, demokratikhassasiyeti vurgulaması da saygıya değer bir tutumdur. Fakat sadece bunlara bakarak bir sonuç çıkarmaya kalkışırsak, çatışmayı sadece irtica ile laikliğinçatışmasıgibialgılarızkibuçokeksikolur. Yadaartıkklasikleşmişbirdeyimle,cami ile kışla yine karşı karşıya geldi zannederiz Hayır!.. Sadece o kadar değil. Bence bu görüntü, verilmek istenen görüntüdür. Aslında, çeşitli yayın organlarında yazılanları dikkatle takip edersek, muazzam bir psikojikharbinkeskinleşmekte olduğunu görürüz. Kimisi hükümet üzerinden askere bindiriyor, kimisi asker üzerinden irticaya yükleniyor görünüyorsa da... Kimisi hükümet üzerinden muhalefete, kimisi muhalefet üzerinden Amerika'ya, İsrail'e veya AB'ye (AB'nin içindeki değişik unsurlara) yükleniyor görünüyorsa da... Meseleyi tam anlayabilmek için... Değişik medyakuvvetlerininBOPprojesiçevresindenasılkonuşlandıklarına bakmak gerekiyor. Bir de tabii, Türkiye'de hızla el ve yön değiştiren paratrafiğini yakından izlemek... Servettransferleri, küresel mücadelerin ipuçlarını taşıyacaktır.
Medyayıanlamak Yazılı ve görsel basında yer alan etkili unsurların ortaya attığı görüş ve düşüncelerde, son zamanda önemli bir yoğunlaşma yaşanıyor. Cumhuriyetçiler ile ulusalcılar bir tarafta, liberaller, mürteciler ve dindarlar bir tarafta saflaşıyor görünüyorlar. Fakat bu saflaşma aldatıcı! Bugün, özellikle dincibasında ve hükümetyanlısıolarak yeniden türetilmiş laikgörünümlübasında, yürütülen mevzi savaşları, kimi zaman Erdoğan'ı ve hatta BülentArınç'ı bile aşan, provokatif söylemlere kürsü olmaktadır. Kışkırtıcılık mesleğin içine sızmıştır. Özdegazetecilik, halkın yanında olmayı, yoksulluğun ve yolsuzluğun karşısında olmayı, basın özgürlüğünün yanında olmayı, hiçbir odak ve mahfelle embeddedolmamayı emrettiği halde... Gazetecilik sözde hale getirilmiş, haber ve yorum kürsüleri yukarıda işaret ettiğimiz küreseloyunun araçları haline getirilmiştir. Bu yüzden medya, çok farklı dolap ve tezgahların çatışma alanı haline geldi. Ayrıca... Gazetecilik,yazarlıkvemedyayöneticiliğikişiselmakamveservetaracıhalinegelmişbulunduğuiçin,ülkeniniçinesürüklendiğitehlikelerihabervermekimkanıdagiderekortadankalkmaktadır. Demokratik bir ülkenin en büyük kürsüsü Meclis'tir. Fakat Meclis, azınlık oyları ile gelmiş bir siyasi partinin diktası altına girecekse... Ciddi bir temsil krizi yaşanıyorsa... Anayasa ve seçim kanunları demokratikleştirilip egemenlik kayıtsız şartsız millete teslim edilmedikçe, Türkiye postmodern müdahalelerden seçimlere, seçimlerden müdahalelere sürüklenmekten kurtulamaz.
Teorikaçıklamayetersizkalıyor Politik doğrulara ilişkin teorik açıklamalar koymak yetmiyor artık. Pratik adımlara ihtiyaç var. Sadeceseçimyapmaklasorununaşılacağınıdüşünenleryanılıyorlar. Hem Meclis'inözgürleştirilmesi hem de medyanınözgürleştirilmesi gerekiyor. Meclis'in ve Medya'nın bugünküyapısı, Türkiye'nin entemelsorunuhaline gelmiştir. Kabul! Demokrasiyesahipçıkmalıyız, diye haykırıyoruz. Ama sadece bunu söyleyerek hükümet çevrelerine omuz verdiğinizde, hangiküreselgüçlerinekmeğineyağsürdüğünüzü bilemezsiniz.