CafeBlog CafeBlog
Geçen seneydi, kavgalı yılbaşlarından birinde, ayrı evlerde ayrı televizyonlarda öldürmüştük saatleri. Telefonda anlatmıştın bana, 'doktor olmak isterdim' diye. Sonra kan ile ilgili birşeylerden bahsetmiştin, anımsayamıyorum, seni dinlerken şarap şişesini açmaya çalışıyordum sen konuşurken. Kavga bittiğinde yazmayı denediğin için mutsuz olduğundan bahsetmiştin, otobüste giderken sen konuşmuştun ben ise camdan dışarıdaki araba modellerini seyretmiştim bir süre. O kapı arkamdan kapandığında anımsayıverdim bütün bunları. Kendimle başbaşa kaldım dört duvarın arasında, ev o kadar küçülmüştü ki! İlk kez ne hissettiğini, ne halde olduğunu anladım, anımsadım. Çünkü için için bildiğim, bilerek yaptığım bir şeydi bu.Ne olmak isterdin bilmiyorum, ama ne olmak istemediğin kapanan kapının aramızda kalmasından belliydi. Sen artık "benim" olan herhangi bir şey olmak istemiyordun. Korkutan da buydu zaten, bunu olmak istemediğinde, hayatta her şey olabilecek birisiydin. Benimleyken bir 'hiç', bensiz 'herşey'! Senden sonraki ilk yılın başıydı, ayrı düzeneklerde düzen deviriyorduk. Beni inkar ettiğini hissettim birden, ayrımına vardım. Yokluğumu duyumsadın mı bilmem ama ben varlığımın dayanılmazlığını keşfettim. Şimdi o kapının çıkardığı sesin anlamını biliyorum. Kimse bir mezarcıyı sevmez, hele ki bundan keyif alıyorsa. http://www.ahenka.org