CafeBlog
BUGÜN de hep aklımı kurcaladın. Konuşlandığı yere 10 metre kala fark ettim dilenciyi. Fizik bilgimi zorladın ve cebimdeki bozukluklardan, hiç değilse değersiz olanları ayıklayabilmem için bana, yol bölü sürat eşittir 5 saniye kadar süre tanıdın. Yetmedi; fazladan birkaç YTL kaçıverdi elimden. Yavaşlayabilir, hatta istersem durabilirdim de. Ama bunu yaparsam, seni düşünme hızım da azalacaktı sanki. Adımlarımla senkronize bir ritim tutturmuştun, bunu bozmak istemedim. Belki bir gün seni uyandırmaya da kıyamayıp, bir not iliştiririm komidine. Ben daha önce hiç denemedim, durumum yoktu, sıkışıktım heralde. Bilmiyorum. Bu yüzden komidini seçmiş olmam sana tuhaf gelmesin. Masanın üzerine de koyabilirim. Ama o not, sen uyanana kadar kaybolacakmış gibi gelir bana, içim rahat etmez. Senin aklımı henüz kurcalamadığın zamanlarda, kendi kendime oyunlar oynardım. Canım sıkılınca, portakal yediğimi hayal ederdim mesela. Maksadım, o güne kadar edindiğim deneyimleri bir araya getirerek, portakal yemedeğimğim halde buna ne ölçüde yaklaşabileceğimi test etmekti. Doğruyu söylemek gerekirse çok başarılıydım. Hem çok da zor değil, bak dene istersen, hayal et, oluyor gerçekten, oluyor. Diyorum ki, ben bu yöntemi senin için de uygulasam. Portakalı soysam, başucuma koysam... www.tekmetokat.org