Baskı(!) makinesi
Emin Çölaşan'ın geçen gün yazdığı duygusal makale herkesin dikkatini çekti. Ergun Babahan, siyasi iktidarların dikensiz gül bahçesi istemiyle medyaya baskı yöneltmesini ayıpladı. Ertuğrul Özkök, bize o baskılar vız gelir tırıs gider şeklinde bir açıklama ile yetinirken, gazete köşeleri digonun ahırı değildir demeyi de ihmal etmedi. Ahmet Kekeç daldı İkitelli'den konuya, o da Emin Çölaşan'ın yazdıkları mı daha etkilidir, yazamadıkları mı, şeklinde bir kılçık attı ortaya... Bu da bendenizi tahrik etmeye yetti de arttı bile...
***
Gazeteler baskı makinesinde basılır, bilindiği üzere... O sebeple bir gazetecinin ilk öğrenmesi gereken gerçeklik, baskı makinelerinin ve baskı mekanizmalarının nasıl çalıştığını keşfetmektir. Sadece bizim ülkemizde değil, dünyanın en demokratik ülkelerinde bile bu kural geçerlidir hâlâ... Gazeteler, kullanım değeri bakımından muhtelif güç odakları için büyük anlam taşır ve bu sebeple özellikle saf bir gazetecinin aklına hayaline gelmeyecek baskı mekanizmaları sürekli işletilir. İyi huylu urlar, habis urlar, serbest radikaller, oksidanlar, azmettiriciler, planlayıcılar, ne ararsanız bulursunuz baskı mekanizmaları arasında...
***
Meslektaşlar ve yöneticilerin kandırmacaları, ayak oyunları, yalanları bütün bu masanın salata sosu niteliğindedir. Hikayenin özü şudur: Mümkün mertebe otokontrol! Mümkün mertebe temiz kalmayı becerebilmek!
***
Haaa, ben hiçbir baskıya boyun eğmem, de diyebilirsiniz! Bu özgürlüğünüz de vardır elbet! Ama nerede, ne zaman, kimler tarafından bitirilir onu bilemezsiniz... En son hepimiz gideceğiz de, erken kabristan bileti de vardır bu işin içinde... Baskı makinesi olmadan gazete dönmez!