O günlerde tribünden 15-20 arkadaş ne yapacağımızı şaşırmıştık... Futbol takımının içerde, dışarıda maçları... Basket takımının maçları... Kız basket takımının lig ve Avrupa maçları... Voleybol takımının maçları... Yüzme müsabakaları... Sutopu şampiyonası vs... Hepsine yetişmeye çalışıyorduk. Hayır horoz dövüşü falan yapılsa onlara da gidecektik ama yoktu! Artık o kadar "müsabaka arsızı" olmuştuk ki, arada boş vakitler olduğunda canımız sıkılıyordu. Bu kalan boş vakitlerde ne yapalım diye düşünüyorduk. Aklımıza halı saha maçı yapmak geldi. Evet haftada iki gün halı saha maçı yapacaktık. Bu maçlara isteyen tüm arkadaşlarımız iştirak edebileceklerdi. Hem arkadaşlar arasındaki dostluklar pekişecekti, hem de biz müsabakasız kalmayacaktık! Haftada iki günümüzü de halı sahaya vakfettik! Maçlara gitmemiz de engellenmiyordu çünkü halı sahayı ona göre ayarlamıştık: Gece yarısı! Ama bazı günlerde, az da olsa vakit kalıyordu. Bu boş zamanlarımızda da, Veliefendi Hipodromuna gidip Sarı Kırmızı formalı ekürileri destekliyorduk... Allah'tan Sarı Kırmızıyı forma rengi olarak benimseyen eküriler çoktu ve en kaliteli atlar bu aileler tarafından yetiştiriliyordu. Örneğin, o zamanki Arap safkanlarının imparatoru şampiyon at YAVUZHAN ve İngiliz safkanlarının Kralı JOHNY GUİTAR Sarı Kırmızı forma ile yarışan ekürilerin atlarındandı. Hiç unutmam Johny Guitar son yarışını sakat sakat kazanma başarısını göstermişti. Bir ara enternasyonal yarışlar için Avrupa'dan ve Amerika'dan çeşitli safkanlar gelmişti. Birinin adı ise CİM BOM BOM'du.. Evet CİM BOM BOM... Gel de bu yarışı seyretme! Gerçi bizim Cim Bom Bom o yarışta geride kalmıştı ama olsun! Biz yine de, "Heyt koçum benim be, kattı önüne eşekleri geliyorrrrr..." diye bağırıp züğürt tesellisinden nasiplenmiştik. Bir CİM BOM daha vardı (bu da başka bir İngiliz safkanıdır) ama onun sahipleri Türk'tü. CİM BOM daha koştuğu ilk yarışta uzak ara birinci olmuştu. Hem Sarı Kırmızı ve hem de CİM BOM. Eh bundan daha büyük bir mutluluk olabilir mi? Dedim ya, bir ara öyle bir kaptırmıştık ki!