İstanbul'dan 7 otobüs gitmiştik İzmir'deki cezalı maçımıza. Sebahattin Reis ve Yılmaz Başkan otomobille hareket etmişler; Alpaslan ağabey de, makarası daha bol diye, otobüsle gelmişti. Aynı otobüsteydik. Gidiş yolculuğu esnasında herşey çok güzeldi, maç da çok güzel geçmişti. Galibiyetimizi almış keyifli keyifli dönüyorduk İstanbul'a. Gece maçıydı. Susurluk civarına vardığımızda artık saat gece yarısını geçmişti. Karnımızı doyurmak için 7 otobüs ve bir otomobil halinde konaklama yerinde durduk. Buraya gelene kadar Alpaslan ağabey yine ilk otobüsteydi. Neyse, yemekler yendi otobüsler hareket etti. Ama ilk otobüste yoktu Alpaslan ağabey. Sonradan öğrendik ki, tüm otobüslerin hareket etmesini beklemiş ve son otobüse binmiş. Susurluktan yaklaşık 10-12 km. ayrıldıktan sonra Sabahattin Reis Alpaslan ağabeye telefon açıp "Yılmaz çok yorgun, sen otobüsten in de arabaya gel, sohbet ede ede gidelim yoksa Yılmaz uyuklayacak" demiş ve eklemiş; "Senin otobüsün tam arkasındayız." Alpaslan ağabey de "Tamam Reis, uygun bir yerde iner arabaya geçerim" demiş. Ve otobüsten inmiş... Ama bir bakmış ne gelen var, ne giden! Otobüsler uzaklaşmış, araba yok, zifir karanlık ve en yakın yerleşim birimi 10 km. geride kalmış... Telefonunun şarjı da bitmek üzere.. Alpaslan abi Reis'i arıyor cep çekmiyor. Başlamış Susurluk tarafına doğru yürümeye. O sırada Reis aramış "Sen bu otobüste değilmişsin ki! Biz seni ilk otobüste sanıyorduk" demiş. Ve 50 km. ileriden geri dönüp Alpaslan ağabeyi yolun ortasından almışlar. Tabi bu hikayeyi onlardan dinlemek çok daha keyifli olacaktır, çünkü feribot beklerken hepimiz gülmekten kırılmıştık.