CafeBlog
Başına mafes dediği, adına başka yerde rastlamadığım bir tülbent ve telden yuvarlak gözlüklerini takardı Kuran okurken. Bir yandan da gözü sürekli üzerimde olurdu. İstemediği bir şeyi yaparken ben, sesini hafif yükseltirdi. Bu bana attığı en büyük fırçasıydı.
Hurafe Yatmadan önce dua ettirir sonra Tahir'le Zühre ya da uydurma ama daha aksiyon bir masalla, her gece ayrı tavlayıp uyutmayı başarırdı beni. Gece sakız çiğnemek ölü eti çiğnemektir, tırnak kesmek uğursuzluktur şeklinde sebebini bilmediğim ve dolayısıyla bende saygı uyandıran bir takım hurafelere inanırdı. Hıdrellez'de beni bahçede güneşte ısıttığı, içinde çiçekler ve haşlanmış yumurta olan ılık suyla yıkardı. Kendimi çok özel hissederdim. Sonra taş toplayıp gece yandaki arsaya hayallerimizi çizerdik. Büyüdüğümde doktor ya da zabit olmamı isterdi. Pazar dönüşü Remziye Hanım teyzelere uğrardık, dinlenmek için. Minibüsten her inişimizde şoföre "Bioskobun ordaki boğazda" diye seslenir, yolcular dumurken arkasından, "Sinemanın yanındaki sokakta" diye tercüme geçerdim. Aktif bir kadındı babaannem. Remziye Hanım, Fehmiye Hanım, Ayşe Hanım diye uzayan kankaları vardı. Prensiplerimiz vardı. Her öğlen birlikte kuşluk uykusuna yatar, sonra beni leğenlerde biriktirdiği suyla oynarken yakalardı. Bazılarının anlamını bildiğim, kirles, okso (Manda yavrusu), cüran şeklinde Arnavutça bir dizi fırça atardı.
İkimizin toplamı Sürekli elele gezerdik sokakta, ben küçüktüm, O da çok yaşlı. İkimiz toplanınca bir yetişkin etmiyorduk. Annem ve babamdan çok bahsetmezdi, sanırım üzülmeyeyim diye, ama gelecekleri zaman gece yarısı pencerede yollarını beklerdik. O oğlunu çok severdi, ben de gelecek hediyeleri düşünürdüm. Çünkü ailem babaannemdi. (www.betonblok.blogspot.com)