İrfan Gürkan Çelebi: Sen olmasaydın
Sen olmasaydın dedim, aşkım ruhuyla dinliyordu beni. "Ben olmasaydım" dedi, devamını getirebilmem için yarım bıraktı cümlesini. Ben zaten tamamlamak için başlamıştım sözlerime. Öylesine emindim ki söyleyeceklerimden, gözlerine bile bakmadan, bir ezberi tekrarlar gibi devam edebilmek için sözlerime, çıldırıyordum. Sen olmasaydın aşkım, benim sonsuz bir karanlıktan farkım olmazdı! Başımı kaldırdım, gözlerine diktim gözlerimi, öylece bakakaldım. Bir cevap beklemeden, söylediklerimin onun için ne anlama geldiğini anlamak gereğini duymadan, sadece bakıyordum. Daha doğrusu, sadece bakıyorduk. Bir akşam alacasında, bu saatleri çok zaman sakin karşılayan bir çınarın duldasında, her zaman buluştuğumuz parkın kuytusunda, her zaman yaptığımız her şeyin aksine, sadece bakıyorduk birbirimize. Konuşmak isteğimiz, yüzümüze aksediyordu sadece. Konuşmanın ne demek olduğunu çözebilmesi için, zamana ihtiyacı vardı beynimizin. Konuşmak ne demek? Bir insan daha fazla ne söyleyebilmek için konuşabilirdi ki? "Sen olmasaydın aşkım, benim sonsuz bir karanlıktan farkım olmazdı!" söylemek istediğimiz buydu ve birbirimize kilitlenmiş gözlerimiz, bu sözle; yanı başımızda heybetle dikilen çınarı titretiyordu. Bundan daha kesin, bundan daha anlaşılır, bundan daha büyük nasıl konuşabilirdik ki? Bir süre konuşamadık, sanırım kısa sayılamayacak, en azından küçümsenemeyecek bir süre tuttu suskunluğumuz. Birbirine dikkatle bakan iki aşık göz, bir süre sonra nasıl tepki verir birbirlerine? Bilmiyormuşuz o ana kadar. Karşılıklı, aynı anda sızan iki damla yaş, ardından sonu gelmeyen bir ıslaklıkla dolduğunda gözlerimiz, yüreklerimizin birbiriyle buluştuğunu fark edebildik. Öylesine sıkıca sarıyorduk ki birbirimizi, ağrıyan kemiklerimizin sızısını ancak içten gelen bir ferahlık bastırabiliyordu. O gün bilindik bir buluşmaydı aslında. Böyle bir coşkuya, ya da benzersiz bir gözyaşı senfonisine, sahne olabilecek bir gerekçesi yoktu o buluşmamızın. Belki de bu kadar beklenmedik zamanda çıktığı içinkarşımıza, bize aşk olduğunu anlatabildi. Bize aşkın ve onsuzluğun yarattığı sonsuz karanlığın ne anlama geldiğini gösterebildi! Bütün bunları bunca zaman sonra, sonsuz bir karanlığın ortasında, neden aklıma getirdim bilmiyorum. Sadece çok iyi biliyorum ki, sonsuz bir karanlıkmış onsuzluk!
|