İstanbul Patrikhanesi'nin Papa ile işbirliği
İstanbul Patrikhanesi'nin dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan pek çok Ortodoks üzerinde ruhanotoritesi var. "Ekümeniklik" bu durumu anlatıyor. Avukat Kezban Hatemi'ye "ekümeniklik" meselesini sorduk. Hatemi, "Ortodoks camianın, Fener Rum Patriği'ne verdiği payenin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin arzusuna bağlı olmadığını" hatırlatarak, "Ekümeniklik sıfatı, Vatikan benzeri bir devletin kurulacağı anlamına gelmez" dedi. Hatemi şu hususlara dikkat çekiyor: 1) Vatikan ruhandevlet statüsü, İtalya Devleti'nin, Latran Antlaşması ile bu statüyü tanımasından doğdu. 2) Osmanlı Devleti, Patrik Nizamnamesi ile, Patrik'in "Ortodoks Kilisesi'nin pek büyük ruhanreisi" unvanını kabul etti. Bu cümle, ekümenik anlamına gelir. 3) Lozan Antlaşması, Patrik'in, "Osmanlı millet sisteminden" doğan cemaat üzerindeki idari yetkilerini kaldırdı ama, dinve ruhanyetkilerine dokunmadı. İstanbul Patrikhanesi, Girit'ten 12 adalara, Avustralya'dan Kanada'ya, Almanya'dan Fransa'ya, Arjantin'den Brezilya'ya kadar çok geniş bir sahada yaşayan Ortodokslar'ın bağlı olduğu ruhanmakam. Ekümenik" sıfatı bunu anlatıyor. Kezban Hatemi, birkaç örnekle konuya açıklık getiriyor. * Arnavutluk Kilisesi 1969'da dağıtıldı ve devlet kendisini ateist ilân etti. 1991'de, Kilise tekrar kurulacağı zaman, İstanbul Patriği, inisiyatif alarak, Başpiskopos Anastasios'u tayin etti. Kilise'yi yeniden düzenledi ve hayatiyet kazandırdı. Aynı olay, Estonya'da da gerçekleşti. * Patrik Bartholomeos, İstanbul'daki Bulgar Kilisesi papazını, cemaatin onu istememesi üzerine görevden aldı. Ortodoks kiliseleri, idari özerkliğe sahip. Katolikler gibi en tepede Papa'nın bulunduğu hiyerarşik bir yapı mevcut değil. Ama ihtilâf çıktığında, en üst ruhanlider sıfatıyla problemi çözmesi için İstanbul Patrikhanesi'ne başvuruluyor. Toplantılarda İstanbul Patriği, eşitler arasında birinci (Primus inter pares) sıfatıyla masanın başında oturuyor.
***
TESEV'in araştırmasına göre, Müslümanlar farklı dinde olanlara karşı zaman zaman hoşgörüsüz davranabiliyor. Buna göre: * Müslümanlık dışındaki dinleri yaymaya çalışan misyoner faaliyetleri kısıtlanmalı. Evet % 58.6 Hayır % 21.3 * Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması doğru. Evet % 26.6 Hayır % 48.9 Ruhban Okulu 1971'e kadar açıktı ve özel üniversitelerin kapanmasıyla birlikte bu okulun da faaliyetlerine son verildi. Ama şu anda halkımızın önemli bir çoğunluğu ciddi bir gerekçeye dayanmadan okulun yeniden açılmasına kuşku ile bakıyor. Aynı tepkiyi "ekümenik" sıfatına da gösteriyor. Türkiye'de Papa'nın ziyaretinden de endişe duyulduğunu biliyoruz. Endişenin kaynağında, Papa ile Patrik'in işbirliği sayesinde, Hristiyanlık'ın güçlü bir şekilde propaganda imkânına kavuşacağı varsayımı var. Bir yandan devletimiz Müslümanlık'ın öğrenilmesi için "yaş haddi" koyuyor. İmam hatip mezunlarının, devletin çeşitli kademelerinde yer almasını tehlikeli buluyor. Öte yandan halkımız, Katolikler ile Ortodokslar'ın işbirliği yaparak, İslâmiyet'e darbe vurabileceğini düşünüyor. Hatta dinler arası diyaloğa bile "Hristiyan'laştırma projesi" diye kuşkuyla bakanlar var. Sanki dünyanın dört bir yanında Türkiye hedef alınmış. AB, Türkiye'yi bölmek istiyor; ABD piyon gibi kullanmak; Papa, Patrik'- le neredeyse Haçlı seferlerini başlatacak... Niçin diken üstünde oturuyoruz? Bu kadar mı kendimize güvenmiyoruz?