'Satılık oy var!'
Küçük el radyolarından futbol maçlarını dinlediğimiz yıllarda, kulüp başkanları da vardı elbet. O dönem gazinolarda fiks menü programlar. Assolisti var, dansözü var. Kulüp başkanları mert, kıvırmıyor dansöz gibi. Sözleri senetten öte. Politikanın maşası değil hiçbiri. Bizler boş arsalarda yapıyoruz mahalle maçlarını. O arsalarda gözü olan kulüp başkanlarının gözü çıksın. Şimdi yetimin öksüzün hakkını yemek isteyen beleş arsacıların boynu kopsun. O zaman cep telefonları yok. Aradığınız numaraya ulaşılıyor. Gazetecilik namuslu meslek. Parayla satın alınacaklar listesinde adı geçmiyor hiçbirinin. Öyle imparator zorbalığına pabuç bırakacak adam yok. Belediyeler ülkeyi ele geçirmemiş daha. "Ben sana bir çuval kömür vereyim, sen bana oyunu ver" kalleşliği hayata geçirilmemiş. Her türlü seçimde olduğu gibi federasyon başkanı seçimlerinde de oy kullanmak namus işi. 5 dakika önce konuştuğunu inkar edip, 5 dakika sonra döneklik yapan adamların kulüp başkanı olması ne mümkün. Başkan dediğin bir saygı heykeli. Dizginlerini başkaları tutmuyor. Onları baştan çıkaran tek şehvet sportmenlik. Centilmenliğe sarkıntılık eden puştluğun zerresi yok. Bilmem kaç takım bir olup, bir takımın üzerine pozisyon almak alçaklığı, akla hayale bile gelmez. "Akraba işi kupalar" ne demek! Biz ne kulüp başkanları gördük. Çocukluğumuzdan kalan izler, hala onları çağırıyor. Şimdi nelerini görüyoruz. "Satılık oy var!" diye bas bas bağırıyor.